Pages

18 Ekim 2010 Pazartesi

Çok Süperler Mi Ne?


Süpergrup diyorum başka birşey demiyorum arkadaş.bakın dikkat ettim, 'supergroup' yazmadım doğrudan 'süpergrup' yazdım.çünkü onlar 'super' değil 'süper'ler.şimdi peki gelgelelim nereden çıktı bu konu? nereden çıktı lan harbi? tabii ya...

tanıştırayım; karşınızda 'chickenfoot'.bu grup yeni çıkan bir 'süpergrup' ama durun süpergrup nedir? tahmin ettiğiniz gibi süpergrup, farklı gruplardan gelen, gerçekten işini iyi icra eden elemanların birlikte toplanıp müzik yaptıkları gruptur.icrayı doğru kullandım mı bilmiyorum ama söylerken böyle çıkıyor ağızdan.

chickenfoot; elektrogitarda joe satriani,davulda RHCP'dan tanıdığınız chad smith, eski van halen'cı sammy hagar ve van halen'ın kurucularından michael anthony tarafından kurulmuştur.bu adamların tek albümü vardır şimdilik o da kendi adıyla zaten 'chickenfoot'tur.bir de hemen albüm ardından bir live dvd çıkarmışlar.dvd'nin ismi ise 'get your buzz on'.tabii işin içinde joe satriani varsa kesinlikle dinlemeden geçilmez.bu yazıyı okuyanların zaten joe satrianiyi tanıdığını düşünerek joe'yu anlatmayı düşünmüyorum.


işler böyle olunca hemen internette kısa bir araştırma ile süpergrup listelerini çıkardım ve çoğunu bilgisayarıma yükledim.stone temple pilots, probot, wolfmother, zwan, jelly jam, angels and airwaves... bunlar aklıma gelen ve size tavsiye ettiğim gruplardır.tabii daha var ama aklıma gelmiyor.heaa kendi sevdiğim grubun üyeleridir diye demiyorum ama liquid tension experiment, transatlantic'te bunların arasında ama şimdiden söyleyim ismi 'süpergrup' diye şarkıları da süper olacak değil.beğeneceğinizi garanti edemem.

neyse efendim yine derya baykaldan daha pratik, doktorumdan daha yararlı, son kaleden daha çirkef, pozitif realityden daha gerçek ve rüyanız hayrolsundan daha temiz bir yazı ile daha karşınızdaydım.diğer yazıda görüşmek üzere!

11 Eylül 2010 Cumartesi

Acımız Büyük...

Blog'a yeni bir yazı yazmak için kendimi daha sonraki bir zamana hazırlamıştım ama maalesef acı haber tez geldi ve bu yüzden içimden yazmak geldi.o halde yazayım.beni tanıyanlar çok iyi bilir ki benim en sevdiğim grup 'Dream Theater(dt)'dir.Adamların bilmediğim şarkıları çok azdır ki adamların 10dan fazla albümü var.Her albümünü en az 5 kez dinledim.Bütün live albümlerini hem dinledim hem izledim.Sonuçta bu adamları dinlemek beni hiç sıkmıyor.10 gün üst üste dinlerim.Lakin son 3 senedir başladığım konser maratonunda sadece 1 kere denk geldiler fakat ona da gittim.

Neyse efendim gelelim asıl konuya.Biliyorsunuz ki dt toplamda 5 kişiden oluşuyor.James-Vokal,Petrucci-Gitar,Portnoy-Davul,Myung-Bas ve Rudess-Org.Bu zincirde bazı bir iki kopukluk oldu ama asıl kopukluk 8 Eylülde yaşandı.Grubun kurucusu ve adını bile koyan isim Mike Portnoy, gruptan ayrıldığını açıkladı.Ayrılma sebebini ise 20 yıllık grubu ile biraz mola vermek istemesi fakat grup üyeleri buna yanaşmamış ve sadece portnoy ara vermiş.Dt'nin onu boğduğunu ve biraz ayrı zamana ihtiyacı olduğunu söylemiş fakat portnoy'un yan projeler hızla devam edecekmiş.

şimdiii geldik benim yorumuma.ulan dingil niye ayrılıyon güzelim gruptan.orta yaş krizine girmiş olabilirsin de bundan bize ne! avenged sevenfold dediğin grup tamamen çağdışı dövmeci boyzzz grubu.senin ne işin var onlarla? sen ki best of times,sen ki spirit carries on'sun...sen hiçbir zaman bir bat country olmayacaksın.tabii yan projeler çoğalınca,adam orjinallikten koptu.

dt'nin spiritüel ruhunun kaynağı petrucci'dir fakat petrucci'nin de neşesi portnoydur.onlar gibi bir sinerji çok nadirdir ve çok az grupta vardır.zaten bu sinerji öle 'löp' diye olmaz.zaman geçmesi lazım,tecrübe lazım.şimdi portnoy gidince tabii o efsane cross seslerini duyamayacağız haliyle.2011'de çıkacak yeni albümde de portnoy olmayacak.halbuki biz onu hep score'daki smokin baskılı t-shirt'ü ile hatırlayacağız.

farkındayım sanki adam ölmüş gibi yazdım bu yazıyı ama sonuçta ne biliim üzüldüm.yani en sevdiğim grubun,çok sevdiğim üyesi gruptan ayrılıyor.tabii ki en azından 'bunun bir ayrılık değil de bir mola olduğunu düşünün' lafı biraz içimi serinletiyor fakat işte geri gelince herşey aynı mı olacak bilinmez ya da bu yaprak dökümünün başlangıcı mı ya da gün bitiyor bak yine dün yitiyor her gece dın dını dını dın...(şarkı böyleydi sanırsam).

zaten haberi ilk blabbermouth.net'ten duydum.smnnews'te de avenged sevenfold için ayrıldığı söylentileri vardı.işte onlarla çıktığı turne onun için bir kaçış oldu bence.

dt'nin ruhu petrucci ise enerjisi portnoydu.artık portnoy yok diye dt enerjisiz kaldı diyemeyiz çünkü dt çok büyük bir grup ve tarihteki en büyük progressive grup olarak gösteriliyorlar ki bence çok doğru bu.portnoyda gitse ben hala dt fanıyım,dt'ciyim ve her gün gelseler her gün izlerim...

5 Eylül 2010 Pazar

Coming Soon...

Şu anda 'Still Loving You' dinliyorum o yüzden acaip gaza gelmiş vaziyetteyim, o yüzden kısa keseceğim.Fakültemin yarın açılacak olmasının yanı sıra benim 1 hafta ekmeme nazaran,dur yaw çok karma karışık bir cümle oldu.

neyse efenim şöyle diyeyim bu yaz benim için tam anlamıyla gezmekten ibaretti.kıçımın üstünde sabit duramadım.durduğum anda da tembelliğe vurdum.o yüzden blog olsun,sözlük olsun,formspring falan olsun hepsine vakit ayıramadım ama yeni sezona iyi başlayacağız.

yeni tema ile start alacağız ve yeni yazı dizileri olacak,eski yazı dizileri devam edecek.umarım bunları okuyan birileri vardır ve beni takip eder yoksa hepinizi döverim.niye yazıyom lan ben bunları!

15 Haziran 2010 Salı

Türkiye'nin En İyi Defans Oyuncularından Markajı İyiyaparımoğlu Açtı Ağzını Yumdu Gözünü


Futbola hiç de çocuk yaşta başlamayan ve başlayanlardan nefret ettiğini söyleyen Başspor.AŞ.Ltd.Şti takımının ermeni kökenli başarılı defans oyuncusu Markajı İyiyaparımoğlu basında yer alan haberleri ile ilgili olarak rahatsızlığını dile getirmek için ajansımıza geldi.3 saat süren röpörtajda Markajı içini Mehdi Topabas'a döktü.
M.T:Öncelikle bizim ajansımızı seçtiğin için çok teşekkür ederiz Markajı.Peki öncelikle senin sıkıntılarından başlayalım.Basına karşı oluşan öfken niye önce ondan başlayalım?

M.İ:Aslında benim basının tümüyle bir sorunum yok.zaten olamaz.benim sorunum bu yancı basın ile.paso benim ile ilgili yalan haber çıkarıyorlar.gidiyorum,kanıtlıyorum yanlış olduğunu bu sefer de kanıtlarımın yanlış olduğunu haber yapıyorlar.ben anlamadım ki arkadaş.

M.T:jkdhaksjhdaodajdaldk.neyse efendim.peki neden mizah?

M.İ:Ne mizahı lan?

M.T:Pardon yanlış oldu.Peki gelelim Raptiye ile olan ilişkinize.Herkes ikinizi çok iyi arkadaş zannediyordu.Hatta bir söyleminde ‘Raptiye benim dayımdır,ona o gözle bakmam” demiştin.Nasıl başladı bu birliktelik?

M.İ:Şimdi Mehdi Ağabey ben senin basın tecrübene sonuna kadar güveniyorum.Kamuoyunda bu olay çok tartışıldı ama ben hiç açıklama yapmadım.Raptiye ile ilişkim çok sürpriz başladı.Biz bile anlamadık.Biz iyi arkadaştık tamam ama neden sevgili olamayalım ki? Eskiden o şekildi, şimdi bu şekil.

M.T:Peki evlenmeyi düşünüyor musunuz?

M.İ:Valla ağabey kısmet ama bundan birkaç ay önce bir bok yedik.o yüzden bir an önce evlenmemiz lazım.

M.T:Bu havuz sistemi ile ilgili ne düşünüyorsun? Takımlar zorlanacak gibi.Pek kazançlı değil gibi.

M.İ:Değil tabii ya.olur muymuş öyle şey? Bir kere olimpik değil ayrıca 2 metre derinliği bile yok.kaldı ki ben yüzme de bilmiyorum

M.T:Diyorlar ki arabanı pembeye boyamışsın.Hatta plakasını 34 MRKJ 34 yapmak için tam 300 bin dolar vermişsin.Bu konularda ne diyeceksin?

M.İ:Yalan.Külliyen yalan.Bir kere benim arabam yok.Maçlara metrobüs ile gidiyorum.300 bin doları plakaya değil de Şehrazat’a verdiğim doğrudur.Bir heyecandı benim için,tek gecelik bir fantezi.Hem hani rüzgar her şeyi alıp götürecekti,tek gecelik hatam için affetmeyecek mi?

M.T:Fantezi futbol’daki takma adın ‘Ayak Fetişisti’imiş.Buna ne diyeceksin?

M.İ:Valla puanlarım iyi.Kıskanmasınlar.

M.T:Daracıkspor ile yaptığınız maçta sakatlığını bahane edip maçta oynamamışsın ama o gece seni Club Duptıs’ın önünde görmüşler.Fotoğrafların var.Bunu açıklayacak mısın?
M.İ:Şimdi olay şöyle cereyan etti.Bende maç günü ‘Lejyoner Hastalığı’ dediğimiz yani tıp dilinde ‘Maximus Teletabis’ adlı bir hastalık ortaya çıktı.Kondisyonumu fazlasıyla etkiledi.Bende teknik direktörümüze söyledim ve maça çıkmadım.Ondan sonra eve gittim maçı izliyordum birden sular kesildi.Tabii bu benim moralim çok bozdu.Çıktım dışarı hava almaya.Sonra yoldan iki güzel kız geçiyordu.İmza istediler falan filan…

M.T:Sende de mürekkep kalmayınca galiba poligomla imza attın gece bayanlara?

M.İ:İmzayı geri çevirmek olmaz,ahlaksızlıktır.

M.T:Taraftarların aklında kalan en büyük sorulardan biri de senin transferin.Gerçekten tam bir muamma oldu bu.Bu konu hakkında ne diyeceksin?

M.İ:Şimdi tabii transferlerim ile ilgili her şeyle menajerim ‘John Locke’ ilgileniyor.Beni isteyen takımlar var ve bu beni mutlu ediyor ama benim için öncelik Başspor’dadır.Onlara bir şey kazandırmadan buradan gitmek istemem.Önümüzde 3.Geleneksel Çayda Çıra Festivali var.Orada boy gösterip fiyatımı arttırmak ve gücümü herkese göstermek istiyorum.

M.T:Markajı sevişelimmi

M.İ:Ya ağabey ben ocakta ütüyü açık unutmuşum ya da onun gibi bir şeyler.Ben şimdilik kaçayım sonra görüşürüz.

YHA-Yalan Haber Ajansı

bu arada blog bayaa inaktifti.artık çok hızlı bir şekilde yazılarım gelecek.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Bazen...

bazen okula giderken aklıma sen geliyorsun,
geçirdiğimiz günler, sayısız değerli zaman geliyor aklıma,
uzun zamandır görüşemesek de yine de birbirimize yaptığımız ihanetler geliyor,
yıllar önce birbirimizi çok seviyormuş gibi yapışımız fakat en iyi zamanları geçirişimiz,
zihnime kazınmışlar sadece bakmak yetiyor,
sadece bir sıcak mevsim anıları...

artık gençliğimiz bitiyor,
bunu görebilen tek insan benim ve bu beni ürkütüyor,
gönlünce eğlenebileceğimiz zamanlar yada sadece birbirimze ayıracağımız zamanlar yok,
ne çabuk tükeniyor kum taneleri

siyah ojeli güzel tırnaklar,hala hatırlarım o turuncu bikinilerini(galiba turuncuydu)
koskocam ayakta palet gibi terlikler
giydiğin billabong short mayoyu,yüzündeki sivilceleri
birbirimizle deliler gibi atıştığımızı,
güldüğünde 2 üzeri 5 tane olan dişlerinin göründüğünü,
konuşmadığımız zaman bile milletten birbirimiz hakkında bilgi almaya çalıştığımızı,
ilk öpüştüğümüz divanı ve sonrasında kafanı vurduğun pencereyi,
saçlarını ve karnını herşeyden çok sevdiğimi,
koskocaman pörtlek gözlerin olduğunu fakat beni tamamen içine çektiklerini,
paso üstünde terlik deseni olan havlun,siyah levis'ın ve altına giydiğin kırmızı converse'ler...
gözlüğümü takıp ayağımdaki dikenleri çıkarışımızı,
belki dünya üzerindeki en iyi arkadaşlar olduğumuzu,
hatırlarım bunlar bazen, hızlı atar kalbim ama bunların artık birer fosil olması söndürür heyecanımı,
duruyor belki yerinde ama aldığımız yok,

bazen bodrum'a değilde sana geldiğimi düşünür sevinirdim,
o 20 saatlik yol sen varsın diye çekilebilir bir hal alırdı...
dengesizliğin abidesiydin sen ama bi şekilde hoşuma gidiyordu...
ehliyet için eve döndüğümde kendime uzun zaman gelemediğim zamanlar...
gelir yaw aklıma bazen...

bazen okula giderken aklıma sen geliyorsun,
fakülteye geçerken lisenin önünde babanın eski arabasının aynısı duruyor,
hele bir de plaka benzemez mi...
aklımdaki sen, ruhumdaki sen, kalbimdeki sen geliyor aklıma,
işte o zaman farkına varıyorum,
senden eser kalmamış harbiden, bitmiş,
yok artık onlar, yoksun artık sen 16 saat...

2 Mayıs 2010 Pazar

Süt Sevmem Aslında ama Sütü Hiç Bu Kadar Sevmemiştim...

şu an annem yanımda yatıp televizyon izliyor ve televizyonda en çok beğendiğim tuba ünsal var.hülya avşar'ın programına konuk ve o dünya güzeli gözlerinden yaş akıyor.gerçi bu yazının asıl hedefi bu değil.bunlar sadece laf kalabalığı.


bu yazıyı yazmamın nedeni pınar süt'ün son reklamı.zaten annemin elazığ'a gelişi beni çok mutlu etti.bir de o kadar doluydum ki bu aralar herşeyi içime atınca annemin gelişi beni hafifletti.ona hiçbir şey anlatmadım ama onun burada olması bile bana yeter.sanki o beni himayesine alan bir koruma kalkanı.onun evde oturup tv izlemesi bile içimi burkuyor.eve gelince annemin beni karşılaması, evde sıcak bir yemek kokusu, oturup günümü sorması...liseden beri bu duyguyla karşılaşmıyorum.gerçekten hasret kalmışım bunu itiraf etmeliyim.

geçici olduğunun farkındayım ama onun burada olması, "oğlum arkadaşlarınla dışarı çıkacaksan çık ben evde dizi izlerim" demesi bile beni o kdr mutlu ediyor ki...uyurken içeriden onun horultuları, sabah bana kahvaltı hazırlayışı... bilmiyorum ben mi çok sulu göz oldum yada buraya gelişi benim her adana'ya gidişimden farklı mı ama pınar süt reklamının benim üzerimdeki etkisi aşikar.


reklamın hikayesi, sertab'ın sesi ve şarkı sözleri... yarın annemi yolcu edecem ama nasıl yapacağımı bilmiyorum.ulan adana'da olsam 4-5 günde sıkılırm belki ama o kadar kritik bir zamanda geldi ki.köşeye sıkışmış gibi, yağmurlu bir günde dışarıda kalmış bir çocuk gibi hissederken kendimi o bana bir el veya paha biçilmez bir şemsiye oldu.gerçekten varlığı bile yetti.bütün ailemi sonsuz seviyorum ama anne işte farklı bir olay.ona anneler günü sürprizini verirken bile benim gözüm doldu ulan.benim gözümde herhangi bir yaş gören insan yok gibi bişey fakat bu orhan veli tiyatrosuna gittiğmden beri bana birşeyler oldu diyebilirim.

neyse dediğim gibi onun karşımda oturup çekirdek çitlemesi, kalan pilavı bana verip kendi sadece yemek yemesi, benden habersiz eve birşeyler alması, bana çay yapıp yanına kendi yaptığı dünya tatlısı kekleri bana getirdiği, ben bezelye seviyorum diye adana'dan getirdiği bezelye ve kıyma ile geldiği sabah bana bezelye yapması... ulan nasıl yolcu etçem yarın ben seni?...

pınar süt'ün muhteşem reklamındaki müziğin sahibi sertab erenerin bu reklam için yazdığı şarkı...


annedir yüreği fazla dayanamaz
herkes bıksa benden annem bana doymaz
öper besler beni unutur kalbinde
annem burada olsun bana bişey olmaz

hergün bakar bana kusurumu görmez
günler gece olsa o ışığı sönmez
ellerim büyüdü avuçlarında
bir tek annem olsun bana birşey olmaz...

27 Nisan 2010 Salı

Tırnağını Bile Doğru Düzgün Kesemeyen Adamın Maceraları 7-(Teşekkür!)


Bu yazı dizisinin sonu gelmiş bulunuyorum galiba. Bu son yazım sana teşekkür maksadında çünkü sen benim hayatımda çok büyük yer ettin. bak aşağıda bunu özetliyorum. bak bak…

Sana teşekkür ediyorum çünkü senden ayrılmam gerektiğini anladığımda ve ayrıldığımda bana metanetli cevaplar vermediğin için. sana teşekkür ediyorum istikrarsız olduğun için. sana teşekkür ediyorum çünkü beni zor zamanlarımda yalnız bıraktığın için. Sana teşekkür ediyorum çoğu kız gibi hep ‘ben’ dediğin için. Teşekkür ediyorum çünkü ‘çok kilo aldım lan ben!’ dediğimde bana ‘en sevdiğim yerin göbeğin’ dedin. Bu teşekkürleri biraz açalım ama değil mi?


İleride yine mesajda smile göndermedi diye kavga edeceksin sevgilinle, yine msn’den sevgini bana göstermiyorsun diye ölümüne suçlayacaksın onu ama o benim kadar sakin olmayacak çünkü o seninle ciddi düşünmeyecek. Hele de artık bir çiçek gibi açılımışken… Sanki bu menstruasyon dönemi gibi ya. Her 10 günde bir saçma sapan bir konudan dolayı kavga başlatırdın. Hep doğrusunu gösterirdim ve sonra özür dilerdin ama sonraki 10 gün içinde aynı bokun mavisini getirirdin karşıma. Gerçekten 5 yaşındaki çocuğa 2 dakikada anlatıp onun bile çözüm üreteceği konuları sen hep sorun olarak getirdin. 3 musluklu havuz problemlerini DSİ’nin yarattığı polemikler olduğunu savunsam da senin bu saçmalıklarını savunamıyorum

Şu ana kadar seninle birlikte 5 tane komiteye girdim ama sen 3 tanesinde benimle küstün. Sınavı mı düşüneyim yoksa seni mi belli değildi. hepsinin sonunda hatanı anladın ve özür diledin. Hatalarında hep aynıydı, söz verdin yapmayacağına ama tutmadın. O komitelerde ağzıma s.çan en büyük nedenlerden biri hep sen oldun. Hea bu arada sensiz uzun zamandan sonra bir komiteye girdim. 69 gelio galiba. Güzel lan bu not hele nöro komitesi için.

Seni affetmediğim ve hiç affetmeyeceğim iki olay var. Birincisi yurtla ilgili disiplin sorunları çekerken aynı zamanda komitem varken ve aynı zamanda yurttan çıkarken ve aynı zamanda ev aramak için kıçımdan solurken ve aynı zamanda bunları bitirip eve çıkarken beni yalnız bırakman. Yine saçma sapan bir nedenden dolayı yine beni yalnız bıraktın ve arayıp sormadın. Elalemin sevgilileri hiç zorunda olmamasına rağmen gelip evi temizledi ve her gün gelip bize yemek yaptı ama sen bir hayırlı olsun mesajı atmadın. sonunda yine sen özür diledin, yine çok hatalıydın, yine istemeyerek olmuştu, yine o an kendinde değildin, yine annenle baban kavga ediyordu, yine kardeşin seni rahat bırakmıyordu vs vs…

Bu olaydan sonra zaten ilişki bitmişti. seni kafamda silmiştim 5 mart günü sen artık yoktun benim için. arkadaşlarım çok uğraştı geriye dönmem için çünkü seni onlar çok seviyordu. seni hiç görmediler ve seni hiç tanımıyorlar. sadece benim anlatmamla biliyorlar. demek ki ben seni o kadar iyi anlatmışım ki bazen beni sana layık görmüyorlardı fakat ben şimdi senin en yakın arkadaşını arasam alacağım tepki beni bir freddie yapar. Büyük ihtimal öyle bir anlatmışsındır ki bütün suç bende falan da filan da. Korkuyorum onu aramaya, beni polise ihbar etmiştir falan o eski fbi filmlerindeki gibi yerimi bulup beni yakalarlar zannediyorum( bu fbi yer bulma olayını aklıma getirdiğimde ilk gözüme gelen film de mel gibson’ın ransom(fidye) filmidir hea). Sen öss’ye gireceksin diye bunu sana söylemedim ve sabretmeye başladım. Onurumu ayaklar altına alarak hiçbir zaman kabul etmeyeceğim şeyleri göz ardı ettm. sırf sen üzülme ve emeklerin boşa gitmesin diye çünkü biliyordum beni ne kadar çok sevdiğini ve bunun seni paramparça edeceğini. Tıpkı ayrıldıktan sonra mesajında yazdığın gibi… Ne dediysen kabul ettim. Ne suçladıysan özür diledim. Hatta adana’ya geldiğimde düzelmeye başlamıştım ve ondan sonrası gerçekti fakat sen yine bahane ve kavga doğurmaya devam ettin. Hele sen bazen biz kavga ettiğimizde arkadaşlarına o an bizim kavgamızı anlatırken yanlışlıkla o mesajları bana göndermen var ya... Bunları göremedin çünkü gözünün önünde koskocaman bir burnun var. Sen fedakarlığın, hoşgörünün, empatinin suç olduğu bir dünyada yaşıyorsun, sen o dünyanın kraliçesisin ve ben sadece idam edilen bir mahkum…

Bak benim hatam yok değil, tabii ki var. Mesela hep şundan yakındın: ‘bana gittiğin yerleri mesajla bildirmiyorsun!’. Ulan ben hücre yayın mesajı mıyım? Ama biz ne dedik hiç uzatmadan tamam dedik ve her gittiğim yeri yazdım sana. Sçmaya giderken yazmamam gerektiğini ben ahlaki bir hareket olarak nitelendiririm ama sen bencillik olarak yüzüme vurdun. O mekan ile benim aramda olan bişe. Ben orada günah çıkarıyorum sanane! Bana hayatımda en fazla mesaj atan varlık turkcelldir. O da hep bilgi mesajı atıyordu. Ben ayda 83 milyon telefon faturası ödüyorum senin için. 1500 dakika kamu 59 tl ve 1000 sms her yöne 24 tl. hiçbir günden bir güne bana minnettar oldun mu bu yüzden?! Benim ailem zengin falan değil. Tamam eskiden harbiden de durumumuz süperdi ama şimdi 83 milyon faturayı hangi öğrenci ödüyor bi sor bakiiim. Başka hatalarımda yok değil. Zaten bana koyan en büyük hatam seni düşünmekmiş. Her birlikte yapacağımız şeyi ilk önce sana sorardım çünkü seninle olmak bana keyif veriyordu. Gittiğimiz ortamlar veya başka şeyler değil. Ne sorduysan cevabım hep ‘sen nasıl istersen oldu’ ama sen beni hep düşüncesizlikle suçladın. Seni hiç zora sokmak istemedim, fedakarlıkları hep ben yaptım. kıçı kırık bir dershane sınavını benim enfeksiyon sınavımdan önemli görüp sana hiç moral mesajı atmıyorum diye benimle 4 gün konuşmadın ya… Hay neisseria gonorrhoeae familyasından olan insan…

Hele bir de bana ayrılma sonrasında şu söylediğin sözler yok mu? : ’metin ol onur, sen güçlü insansın…’. Bu ne lan? Senden ayrılan ben değil miyim? Tamam metanetimin avagadro sayısı kadar olduğunu söyleyemem fakat bu nasıl bir gelin güvey ve iç-güveysi olmaktır bre hatun!

Neyse aslında bunlar bu yazıyı okuyanlara çok tanıdık gelecek. Bazılarınıza da birer ipucu olacak. Arkadaşlar siz siz olun hep fedakarlık yapmayın, hep karşıyı düşünmeyin, hep iyilik istemeyin, hep konuşun, kız arkadaşınızın aylık özel günlerini takvimden işaretleyin ve sakın o günler ona yaklaşmayın, hatta onu tanımıyormuş gibi yapın, bencil olun, ne görüyorsanız siz de onun yarısını gösterin, sakın para ödemeyin o ödesin… bunları ben hayatta yapmam ama bunları yapmadığım için bana suçlu olduğumu dolaylı yollarla söyleyen sensin. Asıl önemli olan ben bu saçma sapan şeylere nasıl karşılık verdim ve bunlar nasıl yok sayıldı. Sen bunları anlamazsın çünkü sen ilkleri bende yaşadın. Tek ciddi ilişkinden benim yüzümden ayrıldın. Benden çok hoşlandığını söyledin bana ve çocuktan ayrılmak için bir boş hareketini bekledin, bahane aradın. Acaba bende de mi öyle oldu bilmiyorum, zaten pek de umursamıyorum.

Eyjafjallajokull patlak verdiği gün senden ayrıldım galiba, yanlış hatırlamıyorsam. sen beni seni terk etmekle suçladın. Ben sadece yanan bir yemeğin altını kapattım(Bu da çok basit bir örnek oldu sanki). Bana çok kızgın olduğunu biliorum ve o gün senden ayrıldığım için bana ‘kafana eyjafjallajokull kadar taş düşsün’ tarzında beddualar etmiş olabilirsin seni suçlamıyorum ama gerçekten katlanacak halim kalmamıştı. Senin için onurumu ayaklar altına alıp seni üzmemek için neler yaptığımı bir yukarıdaki biliyor. Sen bile bilmiyorsun. Sen bile o büyüklüğü anlamadın. Yakın arkadaşlarım bile beni bu yüzden tebrik edip madalya verdiler ama sen bana olimpiyatlara alınmayan Oscar Pistorius muamelesi yaptın.
Çok üzüldüğüm şeylerden biri de Nil’i görememiş olman. Onu görmek çok istiyordun biliyorum ama eğer bu katır inadını bir tarafa atıp çocukluğu bırakırsan belki görebilirsin.

Bu yazıyı bir intikam yada nefret yazısı olarak görme. Bu yazı tamamen içime attığım ve sana karşı sessiz kaldığım durumların izahı. Acaba neden sessiz kaldım? gerçi sen bunun bile cevabını bilemezsin ama neyse...

Şu an bu yazıyı yazarken yüzük parmağımda, winnie ponyo ile birlikte yatağımda, anakin-darth vader posterim çerçeveli ve arkamda, bana yazdığın sevgi notları panomda, kolyen takılı, şapkan çekmecede, kapişonlu sweat üstümde… ben her şeyi bir çırpıda silen bir insan değilim. Seninle geçirdiğim 1 dakikanın bile değerini bilirim ve bu yüzden seninle hala arkadaş olmak istedim. Tamam çok klasik bir olay ama bak nedeni var. Tamam bu ilişkiyi ben bitirdim ve birden bitirdim. Bu terk etmek gibi gözükebilir ama zaten ölüydük. Ben gömdüm bizi sadece. Ben buna rağmen seni aradım, mesaj çektim. Sadece senin için. Senin üzüldüğünü biliyordum ve arkadaş olmamıza inanıyordum çünkü bir ilişkiyi başaramadık ama biz en önce arkadaştık hatta iyi arkadaş. Bunu sana yeni ayrılmış sevgilin olarak değil, ilkokul arkadaşın ve bir zamanlar en yakın arkadaşın olarak söylemiştim. Bu sefer doğru kararı vermeni düşünüyordum ama sen bir garip yaklaştın bu konuya. Zaten ayrılmadan önce ve ondan sonra bir değişmiştin. Neyse artık önemli değil. Sen sınavını ver de o emekler boşa gitmesin… benim gönlüm o zaman rahat olur. Bu yazının ana düşüncesi değer bilmek. Sen değer bilemedin. Sen sevdin ama bir insan sadece severek bir yere varamaz. Sana değer bilmeyi öğrettim ama bunu bir benim üzerimde deneyemedin.
Kapanış olarak bu yazı dizisi tamamen benim kafamda kurduğum bir kahramanı anlatıyordu. Sonra daha da bana döndü çünkü bu yazı dizisi benim kaçış noktamdı. Senin yüzünden başımdan geçen her şeyi ve düşündüğüm her detayı buraya yazdım ve artık bitti...

Teşekkür ediyorum bu 7 ay için!

Playlist: 1) Kargo-Kalamış Parkı(Aşk bomboş bir park gibi şimdi…)

15 Nisan 2010 Perşembe

Tırnağını Bile Doğru Düzgün Kesemeyen Adamın Maceraları-6 (Kepenk)


bu yazı dizisini bir süreliğine donduracağım çünkü insanlarda çok değişik bakış açıları ortaya çıktı.tabii ki bana karşı.bu eleman benden yola çıkarak yaratılmış bir karakter dedim ama insanlar tamamen benimle ilgili olduğunu düşündüler.insanları mikiiim diyemeyeceğim çünkü bende insanım.onları mikiim diyemeyeceğim çünkü onlara ihtiyacım var.onları mikiim diyemeyeceğim yalnızlık bi yere kadar mutluluk getirir ve yalnızlık yalnızca Allah'a mahsustur vs vs vs....

Neyse efendim bir senede 9 tane sınav haftası geçirmek her yiğidin harcı değil ama yapacak bişe yok.bu benim sekizinci(8.) olacak :) tabii son sınavda millete göre kötü olunca küçük bir üzüntü oluyor.pek birşey farkettirmedi bu puan bana ama biraz eziklik olmuyor değil.şimdi ben diyorum ki derslere başlayayım ama işte bazı engeller var...

1-Hani Nerede Üreme?:arkadaş bahar geldi ve herkes sevgilisinden ayrılıyor yada kavga ediyor ama olay hep benm başıma patlıyor.hiçbir zaman pişman olmadım,olmam da arkadaşlarıma yardım etmeye ama a.q benmde bi hayatım var.gerçi ben hep içime atarım.ata ata 90 kilo olduk! kardeşim hani bahar gelince herkes birleşirdi,gezer tozar çimenlerde yatardı hatta çimenler dar gelir yataklara yatardı!? ne oldu da herşey değişti be cemil? ne oldu çemil bize? ne oldu sana? o kara kaşlarını nie çattın gene?

2-Severim Ben Bu Oyunları!:bilgisayar geldi geleli şu güzellikle bi başbaşa zaman geçiremedik.oynanacak birsürü oyun var.gerçi laptop 2006 yılından kalma ve ben diablo'yu 3. kez bitireceğim,heroes serisini ve neverwinter nights'ı tekrar bitirecem a.q.ben zevk alıom arkadaş.oyun manyağıyım ve bunu saklamıyorum.

3-Severim Ben Bu Filmleri,Dizileri ve Animeleri:bu lost'un varya...hacı bu dizi yüzünden uyuyamaz oldum.artık 42 dakikalık şeylere garezim var! spartacus,flash forward,fringe duruo.ee fullmetal alchemist desen çabası.mangası var gerçi bende ama izlemek daha zevkli.elfen lied yarıda duruo.ezel bi yandan.ee 90 gb film var beklio.bir sürü müzil var.olum benle dalga mı geçionuz lan!?

4-Çilek Pudra Şekeri ile Gider:pudra şekeri'nin 2. filmini çekeceğiz inş.bakalım bu seferki güzel olacak ama işte bi 4-5 saat ayırıp senaryoyu hazırlamalıyım ve en azından tam tamına 1 günümü verip premiere ve after effects eğitim videolarını izlemeliyim ki çok zooor!

işte böle arkadaşlar yapmam gereken çok iş var.ben buna kız arkdaşımı ve yaşadıklarımızı yazmadım bile.yani kendi hayatımla ilgili bi pok yazmadım.normalde beni tanıyan insanlar ve okuyanlar benim esprili biri olduumu düşünürler.halbuki gerçekten çok ama çok zorluklar yaşadım ama içimde yaşamayı öğrendim.içinde yaşamanın ne kadar çok acı verdiğini ve dışarı çıkartamayacak olmanın verdiği derinlik hissini gördüm.insanları işte bu yüzden güldürmeye çalışırım.onlar o acıyı çekmesin diye.sonrası insanı çok değişik yerlere götürür.beni iyi yerlere götürdü ama ben istisnayım.seni güldürürüm ve hiç zorlanmam ama kimse benm ne durumda olduumu düşünmez...neyse biraz olsa da en azından tırnağımı daha iyi kesebiliyorum...

8 Nisan 2010 Perşembe

Kıyıda Köşede Kalmış Albümler 1: Porcupine Tree-Stupid Dream(1999)


yeni bir yazı dizisiyle karşınızdayım.daha doorusu ekranınızdayım.böle grupların aslında çok iyi yaptıkları ama pek farkına varılmayan albümlerini sizlere hatırlatmaya çalışacağım.bunlardan ilki Porcupine Tree'den gelior.1999 yapımı Stupid Dream adlı albümü belki hiçbiriniz duymadınız bile ama ben size hatırlatacağım.bu yazıdan sonra o albümü hergün 3 vakit dinleyeceksiniz.aç karnına tabii ki!

Porcupine Tree deyince aklınıza zaten hemen Deadwing ve In Absentia gelecek.o albümlerde sağlam ama işte bu albüm size piyango olarak çıkıyor.ben öylesine bi nostalji yapayım die koymuştum mp3'e.koyduumdan beri dinliyorum.her şarkısı güzel olan albümlerden biri.'toplam 12 şarkıdan oluşan albümün en dikkat çekici şarkıları' die birşey yazmayacağım çünkü gerçekten hepsi iyi şarkıların.adamlar Tinto Brass için özel şarkı yapmışlar.şimdi siz Tinto Brass kim diye soracaksınız tabii.kendisi göğüs ve popo manyağı efsane bir erotik film yönetmeni.filmleri çok eğlenceli(neresi eğlenceliyse?).italyan kökenli kendisi.efsane 'the key' filminin yönetmeni.filmi bende izlemedim ama efsaneymiş bu film!

Neyse efendim bu albüm gerçekten çok iyi.Porcupine Tree sevenler yada prog rock sevenler yada psychedelic sevenler! kıyıda köşede kalmış bu albüme bir göz atın.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Tribute To Seyhan!


Bende kilo veremiyorruuuuumm! gerçi ben kilo vermek için hiç bişe yapmıorum ama bundan yola çıkarsak yolun sonu benim dana gibi kilo aldığımdır.millet birde nasıl moralimi bozuo? yok neymiş yaz geliomuş dikkatli olmam lazımmış.ulan sanki yazın geldiğini ben bilmiom! herkes kahin kesildi.geliyosa gelsin arkadaş her sene gibi bu sene de geçer yaz di mi?! hem kilo dediğin 3 aylık iş önemli olan iç güzellik(ben bile inanmıom buna ama...)

Neyse efendim bayaadır yazı yazamıyodum.tabii ki pek bi okuyucum olmadığını biliorm hatta bir elin parmaklarını geçmediği gibi bir parmağın eklemlerini bile geçmez ama önemli değil...yok lan önemli a.q.nie kimse beni takip etmio ya! neyse bi iki gün içinde yeni bir yazı dizisine başlayacağım: 'Kıyıda Köşede Kalmış Albümler'.'Tırnağını Bile Doğru Düzgün Kesemeyen Adamın Maceraları' da kaldığı yerden devam edecek.

6 Mart 2010 Cumartesi

An Ufak Tifikıl Pırablım!


eve çıkma derdi,komite derdi,para derdi,kız derdi,aile derdi derkeeeeenn buraları unuttuk! en yakın zamanda döneceğim!

18 Şubat 2010 Perşembe

Sevgililer Günü-Nba All-Star-Recep İvedik 3-Star Wars-5. Komite-Tatil



Hepsi mi üst üste gelir evladım?! hepsi mi üst üste gelir yavrum?! adamı vururlar koçum! ulan zaten toplasan 14 gün tatilim var.o tatilden sonraya sınav koyan zihniyeti,star wars'ları çok ters zamana koyan cnbce'yi, All-Star'ın geç olmasının sebebini(sövemiom buraya), recep ivedik 3'ü bnm gitmemden 2 gün önce sinemalara getiren Şahan'ı...

Ama sevgililer günü iyiydi bea! valla bak hele şimdi nooldu! ben buna bi daha aşık oldum! he sana aşık oldum yine salak,sana! hergün seviyorum zaten seni, hergün de seveceğim amaaa bu adana tatilimde sadece 1 gün görüşemedik ki bu bzm için bir rekor.umarım 1 ay sonra yine adana'ya gelirim.

bunun akabinde herhalde bizim pudra şekeri 2 yalan olacak gibi duruyor.herşey hazır ama çok az zamanım var ve ben boş zamanımda adana'ya gideceğim.gerçi birileri bi gaz verse bana, biraz yardım etse çok kral bir film yapacaz bu sefer ammaaaaa...

eğer bunu okuyorsa buradan Muhsin Güllü'ye bir çift lafım var! sen git rakip firmanın filminde oyna,bize haber verme ondan sonra da gel rol dilen(dilenmedin mi lan :D :D).tamam dilenmedin hadi kabul ettim.

aha bu akşam yolcuyum! (tabii ben bu yazıyı 15 şubat pazartesi akşamı yazdım) gidecem de noolacak? istanbulda paso gezmişim,adana'da paso gezmişim,şimdi gidecem 3 metrekarelik elazığ'ya! bide soğuktur orası şimdi...

ne all-star'ı izledim,ne recep'i,ne star wars'ı,ne de sınava çalıştım...

13 Şubat 2010 Cumartesi

Makina'nın Kızı


geçenlerde bildiğiniz üzere last.fm 2009'un en iyilerini seçmiş.30 kişilik listeye bakarken bi iki tane grubu falan da not ediyordum.bi iki şarkılarını dinleyip albümlerini temin ediyordum ama içlerinde bir tanesi vardı ki beni benden aldı.belki biraz popa kayıyordu(bence pek kaymıo) ama çok,çok güzel bir albüme sahip.ben zaten kadın vokallerin hastasıyım ve bu albüm bana ilaç gibi geldi!

Florence + The Machine.İsim biraz farklı değil mi?.ismin hikayesini wikipedia'dan öğrenebilirsiniz ama içinizden "olum onur kim şimdi uuraşacak git bul,sonra oku ingilizcesini,bi bok anlama falan filan..." diyen olabilir.onlar için hikayeyi ben anlatiiim.Florence Welch ve Isabella die bir arkadaşı zamanında bazı yerlerde performans için çıkarlarmış.Isabella'ya Machine derlermiş ve çıktıkları yerde Florence Welch ve Isabella Machine die duyurulurlarmış.espri olarakta ileride Florence Robot is a Machine ismini almışlar.şimdi artık tabii ki işi büyütmüşler,şehir merkezinde 2-3 şube de açınca bunlar kendimize bi çeki düzen verelim demişler.şimdi Robert Ackroyd (guitar), Christopher Lloyd Hayden (drums), Isabella Summers ('Isabella Machine') (keyboards), Mark Saunders (bass) and Tom Monger (harp) olmak üzere bu şekilde Florence'in arkasında yer alıyorlar(wikipedia'dan kopyala yapıştır yaptıım nasıl belli oluo bea:)).tabii farklı elemanlar da zaman içinde bu oluşum içinde yer alıyorlar.son hal olarakta Florence + The Machine olarak Lungs albümünü çıkarıyorlar.

Lungs alternative,indie bir albüm ve FTM'in sound ise soul-inspired indie rock(o ne demek lan?) olarak göze çarpıyor.2009 yapımı olan bu albüm İngiltere'de çıktığı anda 1 numaraya yükselmiş ve Avrupa'da 13. sıraya çıkmış.Peki ben niye bu albümü bu kadar detaylı anlatıorum kardeşim? aşağıya yaziim bari kendi yorumumu.

Uzun zamandır böyle bir albüm dinlememiştim arkadaşlar.her şarkı mı güzel olur arkadaş? her şarkı mı kendini bir kere daha dinlettirir! arka plandaki müzik ve melodiler olağanüstü.The Machine kısmı çok iyi bir iş çıkarmış.Florence kızımız da o güzel sesini her şarkıya çok iyi yedirmiş.şimdi size albümden şu şarkı daha ön plana çıkıo falan diemicem çünkü o kadar güzel ki şarkılar her moda,her havaya göre şarkı yapmışlar fakat "kiss with a fist" jennifer's body filminin soundtrack şarkısıymış."Hurricane Drunk'ı" ise geçenlerde bi reklamda dinledim ama hangi reklamda bilmiyorum.

Sonuç olarak keşfettiğim en iyi 5 grup içine rahatlıkla girerler diyorum yada şöyle diyeyim bu albümle girerler.Lungs gerçekten çok güzel bir albüm olmuş ve kesinlikle çok saygıdeğer-emek verilmiş.alayınıza tavsiye ediyorum ve kesinlikle dinleyin diyorum.pişman kalmazsınız.
Florence + The Machine - 9/10

6 Şubat 2010 Cumartesi

Üç Film Birden!


tatile girince tabii ki de film izleme heyecanım depreşti çünkü yurtta kolay kolay film izleyemiyordum.şimdi tatilde de hep dışarıdayım ve geziorum,içiyorum falan filan ama benm tatil anlayışım bu değilki.benim tatil anlayışım evde oturmak,bilgisayarda Dragon Age:Origins,Batman Arkham Asylum,Mass Effect 2 gibi oyunlar oynamak.sabahtan akşama kadar hep evde ve bilgisayarda olmak istiyorum.3-4 gün bana yeter sanırsam.benm tatil anlayışım bu çünkü en çok bunları özlüorm.neyse istanbul'da arada sırada bi iki film izledim.bunlardan üç tanesini şimdilik yazacağım.umarım yararlı olur heppppiniizee!
Chungking Express

Bu film bayaadır arşivde duruyordu,çok da merak ediyordum açıkçası çünkü bu film uzakdoğu filmleri arasında bir kült film olarak görülüyordu.çoğu kişinin arşivinde görüyordum.bi şekilde buldum filmi fakat çekimi kötüydü yani sanki tv'den çekmişler gibiydi.ayrıca altyazısınıda anca buldum.Neyse filme gelirsek Kar Wai Wong'un herhalde en iyi filmi diyebilirz.ben diğer filmlerini şu an itibari ile izlemedim ama çoğu zaten kndi izlenecek listemde varmış.onları da izleyeceğiz zamanı gelince.Kar Wai Wong filmlerinin çoğunda Tony Leung ve Faye Wong'u oynatıyor.2046'da da başrolde oynuyorlar zaten.Filme gelirsek ben bu filmden bi bok anlamadım.yani şöyle; şimdi film senaryo olarak hoş,konu sıkıcı ama eğlenceli.muhabbetler aynı tarantinovari,saçma ama eğlenceli.bu filmin imdb'de bu kadar iyi puan almasını ve milletin bu kadar sevmesini ben anlayamadım.gerçekten farklı bir film ama o kadar güzel mi bilmiyorum.imdb'nin bana hayal kırıklığı yaşatan bir filmi daha çıktı.insanlar bu filme güzel demek için kafalarını öyle bir yormuşlar ki,hepsi filozof olmuş! bu filmi beğendim beğenmesine ama dediğim gibi 8.0 eder miydi? bu arada bu filmi izledikten sonra kendimi resmi olarak bir Faye Wong manyağı ilan edebilirim.bu filmdeki rol yaptığı kızla evlenmek istiyorum.bu kadar tatlı bir insan olabilir mi? böyle bir kız arkadaşım olsun,50 milyar borcum olsun hüleaaayynn! 7.6/10

Issız Adam

Sonunda izledim arkadaş.gelen geçen sırf bu filmi izlemedi
m die beni azarlıyordu.ben Kurtlar Vadisi Irak'ı da bu yaz izledim noolcak lan?! iş türk filmlerine gelince içimde bir izleme isteği olmuo hacı ben ne yapiiim.bunu böyle yapan yegane filmlerden biri de yumurtadır.15 dakka izledim ve kalktım.bir daha yüzüne bile bakmadım filmin.film dediğin üzerinde 3 hafta düşündürtmemelidir, o düşüncesini 2 saat içinde etkili bir şekilde vermelidir ama yok! bizim eleştirmenler 2 hafta boyunca konuşur da konuşur.neyse...konu buraya nasıl geldi lan?! biz ıssız adam'a geri dönelim.beni bilen bilir ben çağan ırmak'ı sevmem.sevmememin nedeni kıskançlık olabilir çünkü onun yaptığı atılımı ben yapacaktım lan sinema sektöründe.benim planlarımı çaldı çakal! babam ve oğlum filmini çok ama çok gereksiz buldum ve bu yzden bir linç edilmediğim kaldı.tamam film ilk filmi olup,güzel çekilmiş olabilir fakat 10. dakikadan itibaren sürekli ağlıyoruz arkadaş.ben insanların kalbine dokunayım,onlarda bu güzelliği hissetsin mantığıyla yola çıkmış ama arkadaş kalbimize tecavüz edio arkadaş! ben bu filmi otobüs yolculuğunda izledim,milletin zırlamasından ve sümkürmesinden uyuyamadım! film bitio bu seferde 40-50 yaşındaki kadınların film gerçekmiş gibi dedikodu yapması başlıyor.bu yüzden ben bu adamı sevmem fakat yiğidi öldür ama hakkını ver yada yiğidi öldür kaskını ver...neyse bunun gibi bişeylerdi işte.çağan ırmak ıssız adam'la gözüme girdi(sanki adamın ideali benim gözüme girmek gibi anlatıorum hea).konu iyi ama oyuncular daha da iyi.cemal hünal hakkında bir yorumum var.bu adam necati şaşmaz gibi rol modeli.sadece model,rolünü yapamıo bence ancak bayan oyuncu seçimi süper olmuş.melis birkan cuk gibi oturmuş.öyle uymuş ki role başka birini düşünemiyor insan onun yerine.mekanlar oldukça güzel ve müzikler fevkalade.çok çok güzel bir film olmuş yaw.bu tarz filmlerin devamı gelmeli diyorum.bu arada eğer dışarıda ıssız adamlar varsa dünyanın en salak insanlarından bazıları olduklarını söyleyebilirm. 7.5/10

The Boy In The Striped Pyjamas

işte bu filmler arasında en iyisi.gerçekten izlediğim en iyi 25 film arasına rahatlıkla sokacağım bir film.Yönetmen Mark Herman ve başrollerde Vera Farmiga ve David Thewlis var.Konusu ise Nazi askeri bir babanın ve vefakar bir annenin oğlu olan bruno'nun yeni taşındıkları evin bir toplama kampının yanında olmasını öğrenmesi ile şekillenir.konu tamamen bu olaylara bruno'nun bakış açısını göstermektedir ve onun etrafındaki olayları göz önüne serer.çok ağır bir konusu ve sonu olan bu film insanlığa bir tokattır bence.bayaa büyük bir tokat hemde.herkesin kesinlikle izlemesi gereken bir film.çok sarsıcı bir senaryo.zaten film John Boyne'un aynı adlı romanından uyarlanmıştır.filmin benim için önemli bir diğer yanı yönetmenin benmle aynı kafada olması.en azından bu filmde öyle olmuş.müzikler,mekanlar,konu hatta çekimler.filmi izlerken sanki ben çekmişim gibi hissettim.herşey o kadar rahat oturmuş ki.filmi çok beğendiğimi ve sonuna kadar tavsiye ettiğimi söyleyebilirim.bu filmi izlediğinizde bruno ile bir yolculuğa çıkacaksınız ve er geç bruno ile ter örgülere varacaksınız.böyle tel örgüler dünyanın dört bir yanında var, umarım asla rastlamak zorunda kalmazsınız. 8.3/10

1 Şubat 2010 Pazartesi

Gizem'li Birgün...


cuma akşamı istanbul'a indiğimde çok ama çok heyecanlıydım çünkü bundan bi önceki yazıda yazdığım üzere bu tatile çok ihtiyacım vardı ve elazııdan bir süreliğine kopmam lazımdı.cuma gecesi rötarlı da olsa geldim ya istanbul'a....çok şükür beaa kardeşim!

cuma gecesi tabii baba ve babaanne ile hasret giderikten sonra birazda bilgisayarla hasret giderdik ve iyi biiir uyku!

cumartesi günü çok sevdiğim arkadaşım gizem'le gezmeye gidecektik(sanki altın gününe gidiomuş gibi yazdım be!).babamın evde bunalmasından dolayı 4'te buluşacağımız noktaya 3.25'te geldim.kendisi 'hadi gel çıkalım,biraz da gezeriz' cümlesi ile beni cezbetti ama stadın orada,çevreyolunda bırakıp gitti beni! kendi babam bile bana bööle kazık attı.neyse efendiler,boğa heykeline vardığımda 3.25 civarıydı.kız 4'te gelecek ve kartaldan gelecek.iyi hoş...

saat 3'te beni aradı ve çıktım geliyorum dedi gizem, bende tahminen 4 gibi orada olur dedim ama demez olaydım.gizem saat 4'te mesaj çekmez mi anca bostancıya geldim die! laaan naasıl olur modundayım ben tabii ki! daha en az 25 dakkalık yolu var bu trafikle.tam 1 saat 8 dakika boğa heykelinin yanında bekledim.o kadar yordu ki sanki boğanın tecavüzüne uğradım! tabii her zamanki gibi insanlar hep beni bulur böyle yerlerde adres sormak için.memleketim ve yaşadığım yerler dışında her şehirde bana adres sorulur arkadaş! adamın sorduğu yeri biliodum! sonra önümden bi adam geçti ve ortamın rengi-kokusu değişti,bir tane bile çirkin kız-kadın görmedim(yazgülü duyuyosan her an ayrılabilirim senden :)),itfaiyeler ve ambulanslar bir hışımla geçtiler falan da filan...

Neyse beklenen insan geldi,çok mutlu oldum çünkü tam kafama göre bir arkadaşım ve çok güzel birgün geçirdi bana.doğum günümüzü kutladık,akmar'a gittik,süt dilimi yedi(bana bir parça yedirdi:)),saklı bahçe diye çok güzel bir yere götürdü ki herkese tavsiye ediorum.girişi belli olmayan ve harbiden de saklı bir yer.hatta oturduktan sonra önümüzden yiğit özgür ve tayfası geçmiş,tabii gizem saolsun onlar geçtikten 5 dakka sonra az önce yiit özgür ve tayfası geçti diyiince bi hyecanladm ama gözlüüm yoktu zaten göremezdim.harbiden de iyi bigündü ama beni bir yere götürdü ki sormayın!

Kendi deyimiyle 'istanbuldaki en güzel mağaza'.ciddi ciddi öyleydi ve bi an için çok zengin olmak istedim çünkü bütün mağazayı almak istedim.kadıköyde zuhal sokakta The Dreamers die bir mağaza.bu mağazada tamamen figürler,büstler var ama böyle oyunların,filmlerin,di
zilerin,bazı fenomenlerin,süper kahramanların vs vs...görmeniz lazım insan hiç çıkmak istemiyor.tam bir koleksiyoncu mekanı,koleksiyon merkezi! tam anlamıyla bir cennet! adama zaten hırsızlık yapabileceğimi samimice söyledim.kesinlikle gidin ve görün ama yanınızda parayla gidin çünkü eliniz boş çıkınca çok kötü oluyorsunuz.bende yakın zamanda internetten alışveriş yaparım gibi geliyor.bu arada internet siteleri de var hemen veriiim.Dreamers Figure

çok güzel bir cumartesi gününün ardından tabii ki gizeme çok teşekkür ediyorum! saol gizemcim.neyse hadi yazı bitsin burada daha çok işim var...

29 Ocak 2010 Cuma

Renklerin İçinden


şu anda 29 ocak 2010 tarihine resmi olarak girmekle beraber,yarıyıl tatilim bu akşam yapacağım ucak yolculuğu ile başlayacak.tabii ki devamsızlııı kullanmayalım die sabah saat 7.15te kalkıp her zaman olduu gibi saat 8:15'teki dersimize paşa paşa gideceğiz ama sonrası çok güzel olacak bea!

tabii bu tatil benim için başka bir anlam taşıyor.bu ocak ayı benim için gerçekten zorlu geçti.sınavların yoğunluğu,Ali Amca'yı kaybetmemiz ve Ömer'in durumu,Burcu'nun annesi,sevgilimizden ayrı kalmamız,yurttan eve çıkma planlarımız ve onların 3.nün başkaları ile eve çıkması sonucu tökezlememiz,yurttaki sıkıntılar ve bana attıkları iftira sonucu benim disiplin kuruluna gitmem...2010 hiç iyi başladı diyemeyeceğim ama iyi olan şeylerden en iyisi komiteden 80 almam.

geçici bir süreliğine de olsa artık kafama reset atmam lazım.çok fazla moralim bozuldu,çok sıkıntılar atlattım bu ay.dışarıya pek göstermedim ama işte içimde kaldı ve yaktı.elazığdan ayrılmam bi 15 günlüğüne iyi olacak.istanbul'da bayaa bi kafamı dağıtacam gibi gelio.neyse artık bavulları topladık,olmayan renklerin içinden çıkmayı bekliyorum...

20 Ocak 2010 Çarşamba

Paralel...


elime bundan 1 ay önce Anneke Van Giesbergen & Danny Cavanagh'ın birlikte çıktığı küçük çaplı turnenin live performans albümü olan In Parallel düştü.daha ilk şarkıyı görünce dedim ki çok patlak çıkacak bu ama benim çok ama çok sevdiğim bir Massive Attack parçası olan Teardrop,eldeki unplugged enstrumanlara rağmen çok hoş çalınmış.ondan sonra gelen You Learn About It şu aralar hiç kulağımdan düşmüyor.bir anneke,bir danny söylüor ama bazen iki anneke söylediği de oluor...mızıkçı!

Türkiye'ye de geleceklerdi galiba ama fos çıkmış die duydum.doğru mu yanlş mı bilmiorm ama gelmişlerse çok üzülürüm çünkü gerçekten kaçırılmaması gereken bir hadise.bir tarafta kadife sesli anneke,diğer yanda müzikal bir üstad... hele Are You There'e girerken içim bi kıpraşıyor ki sormayın gitsin...

Çok iyi bir live albüm,bana chris cornell'in sweden live'ını anımsattı.kesinlikle dinleyin,tavsiyemdir...

18 Ocak 2010 Pazartesi

Rahman Ailesinin Başsağlığı


16 ocak 2010 tarihinde hepimizi derinden üzen bir olay yaşandı.çok sevdiğimiz bir arkadaşımız olan ve benim de kardeşim gibi sevdiğim çok yakın arkadaşım Ömer Rahman'ın babası Ali Rahman'ı öğlen saatlerinde kaybettik.Kendisi Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Cerrahisi ABD Profesörüydü.Çok sevdiğimiz Ali hocamız kendisini 6 kattan aşağıya bırakarak hayatına son verdi.Kendi mi atladı,düştü mü yoksa başka biri tarafından mı yapıldı bilinmiyor ama bilinen tek birşey vardı ki Ali amca böyle birşey dahi düşünecek bir insan değildi.

Ali Hocamıza Allah'tan rahmet,Ömer'e,kardeşi Fatih'e,dünya tatlısı Süheyla Teyzeye,yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.Her zaman onların yanında olacağız...

1 Ocak 2010 Cuma

Tırnağını Bile Doğru Düzgün Kesemeyen Adamın Maceraları-5 (Bir Sevgiliye Atıf)

Oydu... sadece onu istiyordu... uzun zaman sonra mutlu olmuştu.sahte gülücüklerin dışında,plastik hayatın akışında bir yenilik idi.o gülüyordu... adamımız hayallerinin ötesine ulaşmıştı.kendi bile inanamamıştı.gerçekle hayali ayıramıyordu artık.uzun zaman geçmişti.kendisini kaybetmişti.bazı kişilere duyduğu sadece özlemdi.yanlışı bulmuştu ama uykudan uzun zaman önce uyandı.artık tedavi olmuştu.yeni bir yıl,yeni bir sayfa...kendi kendine mırıldandı:

"onun kollarında, onun dudaklarında, onun yanında... herşey ne güzeldir onla! bana değer veriyor.beni seviyor.peki ben? eski istekler? geçmişe takılıp,sürüklenen birçok insan gördüm.hatta bunu en iyi anlayabilecek insanlardan biri şüphesiz benim.neler görmedim ki? neler yaşamadım ki? ama gülmek lazım,elinden geliyorsa güldürmek lazım çünkü bugünü bugün yaşamak varken... peki ben seviyor muyum? çok hemde çok çok! dünyalar kadar:D artık bitanem olduğunu biliyor... başka istemiyorum.yeni yıla onun dudaklarında, onun yanında girmek...sadece ona dokunmak... pürüzsüz tenine... tanrım bu gerçek mi? bu sefer farklıydı... sadece onun ve benim anlayabileceğim birşey.hayallerimin ötesinde oturmuş onu izliyorum, zaman geçiyor mu bilmiyorum ama gerçek olmadığını biliyorum.gerçek olamayacak kadar iyisin ve gerçek olamayacak kadar mutluyum... hayatımdaki en tatlı yabancısın ve evet en sevdiğim yabancısın"


'Eğer onsuzken hep yolunu kaybetmiş hissediyorsan, onun ismi geçtiğinde heyecanlanıyorsan, uyurken hep onu düşünüyorsan, onu gördüğünde elin ayağın birbirine dolanıyorsa, onun yanında saçma şeyler sana hep mantıklı geliyorsa ve en önemlisi hayallerinin ötesini görebiliyorsan sen aşıksın demektir.'