Pages

27 Nisan 2010 Salı

Tırnağını Bile Doğru Düzgün Kesemeyen Adamın Maceraları 7-(Teşekkür!)


Bu yazı dizisinin sonu gelmiş bulunuyorum galiba. Bu son yazım sana teşekkür maksadında çünkü sen benim hayatımda çok büyük yer ettin. bak aşağıda bunu özetliyorum. bak bak…

Sana teşekkür ediyorum çünkü senden ayrılmam gerektiğini anladığımda ve ayrıldığımda bana metanetli cevaplar vermediğin için. sana teşekkür ediyorum istikrarsız olduğun için. sana teşekkür ediyorum çünkü beni zor zamanlarımda yalnız bıraktığın için. Sana teşekkür ediyorum çoğu kız gibi hep ‘ben’ dediğin için. Teşekkür ediyorum çünkü ‘çok kilo aldım lan ben!’ dediğimde bana ‘en sevdiğim yerin göbeğin’ dedin. Bu teşekkürleri biraz açalım ama değil mi?


İleride yine mesajda smile göndermedi diye kavga edeceksin sevgilinle, yine msn’den sevgini bana göstermiyorsun diye ölümüne suçlayacaksın onu ama o benim kadar sakin olmayacak çünkü o seninle ciddi düşünmeyecek. Hele de artık bir çiçek gibi açılımışken… Sanki bu menstruasyon dönemi gibi ya. Her 10 günde bir saçma sapan bir konudan dolayı kavga başlatırdın. Hep doğrusunu gösterirdim ve sonra özür dilerdin ama sonraki 10 gün içinde aynı bokun mavisini getirirdin karşıma. Gerçekten 5 yaşındaki çocuğa 2 dakikada anlatıp onun bile çözüm üreteceği konuları sen hep sorun olarak getirdin. 3 musluklu havuz problemlerini DSİ’nin yarattığı polemikler olduğunu savunsam da senin bu saçmalıklarını savunamıyorum

Şu ana kadar seninle birlikte 5 tane komiteye girdim ama sen 3 tanesinde benimle küstün. Sınavı mı düşüneyim yoksa seni mi belli değildi. hepsinin sonunda hatanı anladın ve özür diledin. Hatalarında hep aynıydı, söz verdin yapmayacağına ama tutmadın. O komitelerde ağzıma s.çan en büyük nedenlerden biri hep sen oldun. Hea bu arada sensiz uzun zamandan sonra bir komiteye girdim. 69 gelio galiba. Güzel lan bu not hele nöro komitesi için.

Seni affetmediğim ve hiç affetmeyeceğim iki olay var. Birincisi yurtla ilgili disiplin sorunları çekerken aynı zamanda komitem varken ve aynı zamanda yurttan çıkarken ve aynı zamanda ev aramak için kıçımdan solurken ve aynı zamanda bunları bitirip eve çıkarken beni yalnız bırakman. Yine saçma sapan bir nedenden dolayı yine beni yalnız bıraktın ve arayıp sormadın. Elalemin sevgilileri hiç zorunda olmamasına rağmen gelip evi temizledi ve her gün gelip bize yemek yaptı ama sen bir hayırlı olsun mesajı atmadın. sonunda yine sen özür diledin, yine çok hatalıydın, yine istemeyerek olmuştu, yine o an kendinde değildin, yine annenle baban kavga ediyordu, yine kardeşin seni rahat bırakmıyordu vs vs…

Bu olaydan sonra zaten ilişki bitmişti. seni kafamda silmiştim 5 mart günü sen artık yoktun benim için. arkadaşlarım çok uğraştı geriye dönmem için çünkü seni onlar çok seviyordu. seni hiç görmediler ve seni hiç tanımıyorlar. sadece benim anlatmamla biliyorlar. demek ki ben seni o kadar iyi anlatmışım ki bazen beni sana layık görmüyorlardı fakat ben şimdi senin en yakın arkadaşını arasam alacağım tepki beni bir freddie yapar. Büyük ihtimal öyle bir anlatmışsındır ki bütün suç bende falan da filan da. Korkuyorum onu aramaya, beni polise ihbar etmiştir falan o eski fbi filmlerindeki gibi yerimi bulup beni yakalarlar zannediyorum( bu fbi yer bulma olayını aklıma getirdiğimde ilk gözüme gelen film de mel gibson’ın ransom(fidye) filmidir hea). Sen öss’ye gireceksin diye bunu sana söylemedim ve sabretmeye başladım. Onurumu ayaklar altına alarak hiçbir zaman kabul etmeyeceğim şeyleri göz ardı ettm. sırf sen üzülme ve emeklerin boşa gitmesin diye çünkü biliyordum beni ne kadar çok sevdiğini ve bunun seni paramparça edeceğini. Tıpkı ayrıldıktan sonra mesajında yazdığın gibi… Ne dediysen kabul ettim. Ne suçladıysan özür diledim. Hatta adana’ya geldiğimde düzelmeye başlamıştım ve ondan sonrası gerçekti fakat sen yine bahane ve kavga doğurmaya devam ettin. Hele sen bazen biz kavga ettiğimizde arkadaşlarına o an bizim kavgamızı anlatırken yanlışlıkla o mesajları bana göndermen var ya... Bunları göremedin çünkü gözünün önünde koskocaman bir burnun var. Sen fedakarlığın, hoşgörünün, empatinin suç olduğu bir dünyada yaşıyorsun, sen o dünyanın kraliçesisin ve ben sadece idam edilen bir mahkum…

Bak benim hatam yok değil, tabii ki var. Mesela hep şundan yakındın: ‘bana gittiğin yerleri mesajla bildirmiyorsun!’. Ulan ben hücre yayın mesajı mıyım? Ama biz ne dedik hiç uzatmadan tamam dedik ve her gittiğim yeri yazdım sana. Sçmaya giderken yazmamam gerektiğini ben ahlaki bir hareket olarak nitelendiririm ama sen bencillik olarak yüzüme vurdun. O mekan ile benim aramda olan bişe. Ben orada günah çıkarıyorum sanane! Bana hayatımda en fazla mesaj atan varlık turkcelldir. O da hep bilgi mesajı atıyordu. Ben ayda 83 milyon telefon faturası ödüyorum senin için. 1500 dakika kamu 59 tl ve 1000 sms her yöne 24 tl. hiçbir günden bir güne bana minnettar oldun mu bu yüzden?! Benim ailem zengin falan değil. Tamam eskiden harbiden de durumumuz süperdi ama şimdi 83 milyon faturayı hangi öğrenci ödüyor bi sor bakiiim. Başka hatalarımda yok değil. Zaten bana koyan en büyük hatam seni düşünmekmiş. Her birlikte yapacağımız şeyi ilk önce sana sorardım çünkü seninle olmak bana keyif veriyordu. Gittiğimiz ortamlar veya başka şeyler değil. Ne sorduysan cevabım hep ‘sen nasıl istersen oldu’ ama sen beni hep düşüncesizlikle suçladın. Seni hiç zora sokmak istemedim, fedakarlıkları hep ben yaptım. kıçı kırık bir dershane sınavını benim enfeksiyon sınavımdan önemli görüp sana hiç moral mesajı atmıyorum diye benimle 4 gün konuşmadın ya… Hay neisseria gonorrhoeae familyasından olan insan…

Hele bir de bana ayrılma sonrasında şu söylediğin sözler yok mu? : ’metin ol onur, sen güçlü insansın…’. Bu ne lan? Senden ayrılan ben değil miyim? Tamam metanetimin avagadro sayısı kadar olduğunu söyleyemem fakat bu nasıl bir gelin güvey ve iç-güveysi olmaktır bre hatun!

Neyse aslında bunlar bu yazıyı okuyanlara çok tanıdık gelecek. Bazılarınıza da birer ipucu olacak. Arkadaşlar siz siz olun hep fedakarlık yapmayın, hep karşıyı düşünmeyin, hep iyilik istemeyin, hep konuşun, kız arkadaşınızın aylık özel günlerini takvimden işaretleyin ve sakın o günler ona yaklaşmayın, hatta onu tanımıyormuş gibi yapın, bencil olun, ne görüyorsanız siz de onun yarısını gösterin, sakın para ödemeyin o ödesin… bunları ben hayatta yapmam ama bunları yapmadığım için bana suçlu olduğumu dolaylı yollarla söyleyen sensin. Asıl önemli olan ben bu saçma sapan şeylere nasıl karşılık verdim ve bunlar nasıl yok sayıldı. Sen bunları anlamazsın çünkü sen ilkleri bende yaşadın. Tek ciddi ilişkinden benim yüzümden ayrıldın. Benden çok hoşlandığını söyledin bana ve çocuktan ayrılmak için bir boş hareketini bekledin, bahane aradın. Acaba bende de mi öyle oldu bilmiyorum, zaten pek de umursamıyorum.

Eyjafjallajokull patlak verdiği gün senden ayrıldım galiba, yanlış hatırlamıyorsam. sen beni seni terk etmekle suçladın. Ben sadece yanan bir yemeğin altını kapattım(Bu da çok basit bir örnek oldu sanki). Bana çok kızgın olduğunu biliorum ve o gün senden ayrıldığım için bana ‘kafana eyjafjallajokull kadar taş düşsün’ tarzında beddualar etmiş olabilirsin seni suçlamıyorum ama gerçekten katlanacak halim kalmamıştı. Senin için onurumu ayaklar altına alıp seni üzmemek için neler yaptığımı bir yukarıdaki biliyor. Sen bile bilmiyorsun. Sen bile o büyüklüğü anlamadın. Yakın arkadaşlarım bile beni bu yüzden tebrik edip madalya verdiler ama sen bana olimpiyatlara alınmayan Oscar Pistorius muamelesi yaptın.
Çok üzüldüğüm şeylerden biri de Nil’i görememiş olman. Onu görmek çok istiyordun biliyorum ama eğer bu katır inadını bir tarafa atıp çocukluğu bırakırsan belki görebilirsin.

Bu yazıyı bir intikam yada nefret yazısı olarak görme. Bu yazı tamamen içime attığım ve sana karşı sessiz kaldığım durumların izahı. Acaba neden sessiz kaldım? gerçi sen bunun bile cevabını bilemezsin ama neyse...

Şu an bu yazıyı yazarken yüzük parmağımda, winnie ponyo ile birlikte yatağımda, anakin-darth vader posterim çerçeveli ve arkamda, bana yazdığın sevgi notları panomda, kolyen takılı, şapkan çekmecede, kapişonlu sweat üstümde… ben her şeyi bir çırpıda silen bir insan değilim. Seninle geçirdiğim 1 dakikanın bile değerini bilirim ve bu yüzden seninle hala arkadaş olmak istedim. Tamam çok klasik bir olay ama bak nedeni var. Tamam bu ilişkiyi ben bitirdim ve birden bitirdim. Bu terk etmek gibi gözükebilir ama zaten ölüydük. Ben gömdüm bizi sadece. Ben buna rağmen seni aradım, mesaj çektim. Sadece senin için. Senin üzüldüğünü biliyordum ve arkadaş olmamıza inanıyordum çünkü bir ilişkiyi başaramadık ama biz en önce arkadaştık hatta iyi arkadaş. Bunu sana yeni ayrılmış sevgilin olarak değil, ilkokul arkadaşın ve bir zamanlar en yakın arkadaşın olarak söylemiştim. Bu sefer doğru kararı vermeni düşünüyordum ama sen bir garip yaklaştın bu konuya. Zaten ayrılmadan önce ve ondan sonra bir değişmiştin. Neyse artık önemli değil. Sen sınavını ver de o emekler boşa gitmesin… benim gönlüm o zaman rahat olur. Bu yazının ana düşüncesi değer bilmek. Sen değer bilemedin. Sen sevdin ama bir insan sadece severek bir yere varamaz. Sana değer bilmeyi öğrettim ama bunu bir benim üzerimde deneyemedin.
Kapanış olarak bu yazı dizisi tamamen benim kafamda kurduğum bir kahramanı anlatıyordu. Sonra daha da bana döndü çünkü bu yazı dizisi benim kaçış noktamdı. Senin yüzünden başımdan geçen her şeyi ve düşündüğüm her detayı buraya yazdım ve artık bitti...

Teşekkür ediyorum bu 7 ay için!

Playlist: 1) Kargo-Kalamış Parkı(Aşk bomboş bir park gibi şimdi…)

2 yorum:

  1. üfffff gözlerim bozuldu sandım okurken valla..minicik minicik..bi de beyaz nasıl parlıyor:)..Necmi ya sana bir abla olarak bir nasihat vereceğim..ister dinle ister kulak arkası et..seçim senin..Çok erken yaşta başlayan beraberlikler inan bana çok uzun ömürlü olmuyor..anladığım kadarıyla eskiye dayanan bir ilişki bu ama eğer yazdıkların gerçekten yaşadıklarınsa bence hiç üzülme..çünkü şunu çok iyi biliyorum..bir insan 7 sinde neyse 70 de de odur..bunu sakın unutma....

    YanıtlaSil
  2. kötü bir insan değil kendisi öyle görmedim hiçbir zaman fakat bana son 2 haftadır çok değişik göründü.neyse ya allahtan ben iyiyim, onun yerinde olmak vardı.o büyük ihtimal çok kötü ama ne yapiim dayanamadım...

    YanıtlaSil

Dil Pabuç Gibi!