Pages

5 Eylül 2011 Pazartesi

Herşeyin Başladığı Yere Geri Dönüyorum...

Yarın sabah hayatımın en zor günlerinden biri başlayacak benim için.o kadar şeyden sonra herşeyin başladığı yere dönmek... koşa koşa kaçtığım odaya girmek... o şehire geri dönmek... herşeyden sonra.

tabii birşeylere üzülürken, sevinirken aklıma eski halim geliyor.bunu aklıma getiren de DT oluyor.ben bir zamanlar deli gibi DT dinleyen, ilişkisi olduğu halde kafasına takmayan, yer ve zaman ile uğraşmayan bir adamdım.sadece müziğe ve kendine odaklı bir adamdım.öyle bir adam vardı bir yerlerde değil mi? bazen aklıma geliyor.

"Hey you,Hey you,
I'm right here
He's losing control
What can I do
The vacant eyes
Am I losing you" "DT-Vacant"

ciddi ciddi bir DT yetiyor dertlerimden uzaklaşmaya.bir müzik istiyor insan bu anlarda.gözlerimi kapatacağım girerken o şehirde, kulağımda DT ve dinlediğim şarkısı da 'losing time' olacak.hayatımın en kötü yazı oldu galiba bu yaz.herşey üst üste geldi.2 ay içinde benim için çok değerli iki insanı kaybettim hayatımda.aşkımı 'istemeyerek' terk ettim ve kaybettim, anneannem'i ise cennete uğurladım.tam herşeyden uzaklaşacağım, belimi doğrultacağım derken bunlar sırayla olunca hiçbir şey anlamadım bu zaman diliminden.son yaz tatilimdi belki.

vicdan azabı gençler, vicdan azabı.ne olursa olsun bunu sarmayın başınıza.

bazen yapamıyorsun ya birşey, bir özür bile yetmiyor ya.bazen öyle bakakalıyorsun ya ellerin titreyerek, boğazına birşeyler düğümlenerek.işte bil ki bu duygular geçtiği anda artık yeni bir sayfa açılmış demektir senin için.benim için.bizim için.

"Wanting to escape
She had created a way to survive
She learned to detach from herself
A behavior that kept her alive
Helps us to understand the turbulence deep inside
That takes hold of our lives
Keeps us from saving those we love
The grace within our hearts
And the sorrow in our souls
A journey to find
The answers inside
Our illusive mind" "DT-Losing Time"

bana geçen sene deselerdi ki 'onur sen bu sene şunları, şunları, şunları yaşayacaksın.bunlar bunlar olacak', ben g.tümle gülerdim.inanmazdım yani.tıpkı bebeğin, meleğe inanmadığı gibi.*

yarın sabah hayatımın en zor günlerinden biri başlayacak benim için.aylar boyunca yaşadığımı hissettim.hiç mutlu olmadığım kadar mutlu oldum.sonrasında da yaşadıklarımla kaldım orada.işte oraya gidiyorum.dağınıklığı düzeltmeye gidiyorum.çizikleri silmeye gidiyorum.hayatımı toplamaya gidiyorum.yarım kalan işleri tamamlamaya gidiyorum.olmam gereken yere gidiyorum.bakalım şimdi ne olacak?

3 Eylül 2011 Cumartesi

Kaldı Mı Böyle Kız?

Model grubunun 'çürüsün gelinliğim' adlı şarkısını dinlerken aklıma geldi.oradaki sözler çok hoşuma gitti.

"küçük kızların bebekleri,
fırfırlı şirin etekleri,
yastıktan yapılmış evleri,
ve bir de hayali prensleri var.

plastik mutfak setleri,
kısa tırnaklı küçük elleri,
makyajsız güzel yüzleri,
bir de gelinlik hayalleri var."

bu laflar eskiden doğruydu.hala böyle düşünen, kalbinde hala böyle bir küçük kız yaşatan kadın var mıdır?

kendimi düzgün biri olarak görürüm.sağolsun etrafımdakiler de olgun olduğumu söylerler.onlara da buradan sevgiler ve saygılar.şimdi bu özgüvenle şunu söyleyebilirim ki bu neslin kızları ve kadınları bir değişti.gerçi erkekleri de değişti.bir yapaylık, bir plastiklik var.radiohead'in dediği gibi bazen sevgililerimiz bile bizim 'fake plastic love'larımız oluyorlar.milletin birbirinden beklediği arabası olsun, işte bacakları düzgün olsun, versin veriştirsin, harcasın harcatmasın...

ben normalde böyle şeyler yazmayan hatta konuşmayan bir insanım.ben kendime bakarım ve sevdiğim insanlara yansıttıklarımla hatırlanırım.fakat gerçekten düşünmek lazım.bende düşündüm.kötü mü ettim.yok etmedim.değil mi?

peki gerçekten soruyorum, içinde bu çocuğu yaşatan bir kız daha var mı? eğer varsa onunla tanışmam lazım çünkü benim içimde de hala büyütemediğim bir çocuk var.

2 Eylül 2011 Cuma

So Innocent You Are:'Grey'

kaç kere baktın hayatın boyunca ona?

kaç kere ağladın ona doğru?

onun ışığında kaç kere seviştin sevdiğinle?

kaç kere arkadaşlarınla deliler gibi içtin ve kahkahalarla diğerlerini rahatsız edip eğlendin? ama hiç umursamadın çünkü o da seni umursamadı.sadece izledi seni.

kaç kere yanına bir kadeh şarap alıp, üstüne battaniyeni örtüp, onun griliğinde uyuyakaldın?

ya da hiç üzülmedin sabah gideceğini bile bile?

kaç kere onun doğuşunu ve batışını büyük bir heyecanla izledin? ya da tutulduğu ana gözlerin donmuş ve ağzın açık bir şekilde tanık oldun?

peki hiç orada mıdır diye çıkıp baktın mı balkona?

kaç kere üstündeki siyahlıkları kraterler ve onun gibi şeyler olduğunu düşündün? gidip gördün mü? gidip görenlere inandın mı?

ahh bir başkadır diyeyim ben sana, onun ışığında piyano çalanı dinlemek.

hep o değil midir seni gözleyen, kollayan, en korktuğun karanlıkta sana ışık tutan?

sevdiğinin gözlerine bakıp ayı ve güneşi görmek zaten yetmez mi sana?

işte hiç üzülmezsin zaten ay'ın gideceğine.çünkü bilirsin bir daha gelecek.çünkü bilirsin sabah güneş doğacak.