Pages

21 Eylül 2009 Pazartesi

Insomniac Bayram...(Bugün Bayram Erken Kalkın Çocuklar!)


Ben çocuk olmadığım için bu kural bana geçerli değil.o yüzden saat 12 gibi uyandım:D gece millet ile muhabbete dalınca ve biraz da pes oynayınca sabaha karşı yattım.sabah tabii duş aldık,traş olduk falan da filan da derken bizimkilerle bayramlaşma faslına geçildi.bu anları hem çok severim hem çok sevmem.akrabalarda sanki onlardan para almak için el öpüyormuşuz gibi bir izlenim uyanıyor.ben el öpmeyeyim onlarda bana para vermesin ancak işte örf-adet-gelenek-görenek-yazları sıcak ve kurak,kışları ılık ve yağışlı tarzı klasik duygularımızla hareket ediliyor.

Neyse efendim çekirdek aile ile bayramlaşma faslına geçildi.babamın elini öpünce babam bana para verdi.şimdi geldik işin en can alıcı kısmına.beni tanıyanlar bilir,ben hafızamda sorun olduunu söylerim ama ne olduğunu bilmem.ben babam parayı verince çok şaşırdım çünkü ben her zaman kurban bayramında para verildiğini bilirdim.sadece kurbanda fakat babam her iki bayramda bana para verirmiş.akrabalarda öyle.korku filmi gibi ya!mesela ben bazen geçen sene kimin şampiyon olduğunu hatırlamam ki koyu bir futbol ve basketbol manyağıyım! bayrama böyle başlamam kötü oldu tabii çünkü bu durum beni gerçekten korkutuyor

Bayramda eve dönmek ayrı bir duygu,1 hafta okula gidip geri dönmek başka bi duygu.zaten ondan sonra bir daha zor eve dönme düşüncesi bir başka...

Millet telefonla arandı,herkesin elleri öpüldü,deli gibi şeker-çikolata yenildi ve bilimum düzeyde cırcır olundu.her bayram aynı şeyler.her bayram aynı olan bir de şu muhabbet vardır:"nerede o eski bayramlar".haberlerde falan çıkar ya millete sorarlar "eski bayramlar nerede?" diye.Hani bab-ı ali zamanı falan.ulan salak sen 20 yaşındaki çocuğa soruyosun.bu çocuun aklı anca 5 senedir çalışıodur.işte bu muhabbetler beni kendimden geçirir ama yine de seviyorum.

Bir bayramın da sonuna geldik diyemeyeceğim çünkü şu an 2. gün içerisindeyiz.bu bayram herkese uğur ve mutluluk getirir umarım!

13 Eylül 2009 Pazar

Ver elini serhat!



hepimizin gönlünde taht kuran bazı yorumcular vardır.mesela eskiden tv8 ekranında bir alparslan abi vardı."bu takım yenmezse kafamı keserim hüleeyynn!!" tarzında serzenişleri vardı.yine bu kanalda fikret engin abimiz vardı."abi çocuğa bez alacam,bana banko bi kupon yap" die istekler yağardı adama:D

tabii bir de serhat ulueren var!serhat abimiz gay futbolcu ve hakemleri çıkartmakta uzman:Dgerçekten izlemekten büyük keyif aldığım ve gülmekten yarıldığım yegane programlardan biri telegol.zaten bir de izdivaç ve yemekteyiz var:Dbu yazmamın nedeni telegol'ün gazetesi çıkmış.reklamını 2009'un en iyi reklamı olarak seçiyorum.
2009 en iyi reklamı zaten iki tane.1-ABC reklamı 2-Telegol gazete reklamı:D

10 Eylül 2009 Perşembe

Ben bu filmi izlemiştim!


dün gece bildiğiniz gibi tam bir milli takımlar gecesiydi.hem basketbol hem de futbolda milli takımlarımız rakiplerini yenmek için mücadele ediyordu.basketbolda umduğumuzu bulduk ancak futbolda çok rezil bir futbol maçı izleyerek berabere kaldık.şimdi futbolda dünya kupasına gidemeyeceğiz.basketbolda da bir üst tura çıktık fakat daha ileri gideceğimizi zannetmiyorum.inşallah yanılırım ama öyle olacak gibi.basketbol takımına bakınca mehmet okur yok,mirsad türkcan yok.futbol takımına baksam ceyhun oynuyor,mustafa sarp ya da mehmet topal yok.sanki çok mükemmel bir ülkeyiz anasını satiim,bir de böyle şovlar yapıp tribünlere gönderiliyoruz.herkesin egosu bi adım önde.ulan arkadaş biz tam anlamıyla ne zaman doğru düzgün bir başarı alacaz sporda?ne zaman bir başarı alsak,arkası gelmiyor.sıfır istikrar var.süreyya ayhanlar vardı,halil mutlular vardı,dünya 3. takım vardı...vardı da vardı.hep sonunda patlıyoruz!ywa biz dünya 3. olduğumuzda hangi güçlü rakiple karşılaştık biri çıksın bana söylesin.adam gibi adam olarak rakip sadece brezilya vardı ki onlara da yenildik.ben bu filmleri çook izledim beyler bayanlar!

bizim artık aklımızı başımıza alıp,kişisel problemleri bırakıp Türkiye için çalışmamız lazım.yaw sen koskoca teknik direktörsün,milli takımı temsil ediyorsun.ne demek ya sen tribüne gönderiliyorsun?sen orada Türkiye'yi temsil ediyorsun orada.bu kadar rezil duruma mı düştük yaw.basketbol takımına gelirsek.başımızda bir yabancı teknik adam var.tamam buna bi itirazım yok ama ne demek oyuncunu milli formadan soğutmak?bi sorun varsa oturulur çözülür.bizim en büyük sorunumuz iyi uzun oyuncumuzun olmaması değil mi?ulan all-star olmuş ve batının en iyi uzunları arasında yer alan mehmet okur var.bu adam neden soğutuluyor milli takımdan?niye mehmet okur iyi geçinemiyor arkadaşlarıyla?

usta bu böyle gitmez.her platformda ne kadar güçsüz ve kırılgan bir ülke olduğunu gösteriyoruz.ne kadar istikrarsız ve kararsız olduğumuzu hep gösteriyoruz.koskoca osmanlı bile o kadar yıl hüküm sürmüş.içimizdeki sorunlardan bir imparatorluk yıkılmış.bunun söylenmesi çok kolay ama anlayana gerçekten çok acı birşey.bir imparatorluğu yıkmak ne demek yaw?bak düşman olsan,her gün savaşta olsan o imparatorluğu daha uzun ve daha zorlu yıkardın ama işte içinden bir sorun oldu mu kökünden anlaşılıyor.artık koltuk kavgası,rüşvet,kulis olaylarının bitmesi lazım.biliyorum bu çok ütopik bir fikir ama ülkenizi seviyorsanız bunu yapmak zorundasınız.bunu benim de yapmam lazım.arkadaşlar bu ülke çok kötü yerlere gidiyor bilmem farkında mısınz?bi iki yağmur yağdı diye felaketler birbiri ardına geldi.hani o şehirlerin belediyeleri?

çok fazla kırık ve çıkık var bu ülkede.biri gerçekten bir üflese yıkılacağız gibi geliyor.askerimiz çok güçlü diyorsunuz eyvallah ama askerlerin içinde de çok fikir ayrılığı var.neyse efendim spordan girdik nereden çıktık bende bilmiyorum ama bir spor müsabakasında olanlar bile bizim nasıl bir yolda hareket ettiğimizi gösteriyor!(daha da ağır ve uzun yazardım da zamanım kısıtlı kusura bakmayın)

9 Eylül 2009 Çarşamba

Yine

tatil bitti,okul başlayacak.ev hayatı bitti,yurt hayatı başlayacak.adana'da tekil hayat bitti,elazığ'da tekil hayat başlayacak vs vs...
bloga ayıracağım zamanlarda tabii ki azalacak ama yetişmeye çalışacağım!

6 Eylül 2009 Pazar

25’th Hour(2002)


“A Spike Lee Joint” yazısıyla açılıyordu film. Zaten başından iyi bir film olduğu ya da bir eser olduğu anlaşılıyordu. Bunun da verdiği bir heyecanla izledik filmi.Benim 2. izleyişimdi filmi ama ilk izlediğimde o kadar çözememiştim filmi.İlk izlediğim zaman 6 sene önceydi insaf edin biraz!Neyse efendim başında da yazdığım gibi ‘25’th Hour’ bir Spike Lee filmi.Başrollerinde hepimizin yakından tanıdığı Edward Norton,Capote filmi ile Oscar kazanmış Philip Seymour Hoffman ve dizilerden de aşina olduğumuz Billy Pepper oynuyor.
Peki en baştan başlayalım Spike Lee kimdir? Hala bunu bilmeyen densizler varsa hemen cevaplıyorum. Son zamanlarda çektiği en popüler film ‘Inside Man’.Denzel Washington, Clive Owen ve Jodie Foster’ın başolu paylaştığı 2006 yapımı film. Peki başka bilinen filmleri yok mu Spike Lee’nin?He Got Game,Do The Right Thing,Malcolm X,Clockers,Jungle Fever…Gerçekten övgüyü hak eden bir yönetmen.Çoğu zaman filmlerinde ırkçılık temasını işleyen yada New York’un sokaklarını kendine konu edinen ünlü yönetmen için bu film bir milattır.25’th Hour tamamen bildiğimiz Spike Lee filmlerinin dışında.
Filmin konusu şöyle: Eski bir uyuşturucu satıcısı olan Montgomery Brogan hayatında yeni bir sayfa açmak ister. Sevgilisi ile yaşamakta olan Monty’nin evini bir gün polisler basar. Bol miktarda uyuşturucu ve para bulurlar. Monty tam 24 saat sonra hapishaneye atılacaktır. Monty ise onu kimin ispiyonladığını bulmaya çalışır. Bu arada en iyi 3 arkadaşıyla ve sevgilisiyle son saatlerini iyi geçirmeye çalışır.
Bir adamın korkularını en saf haliyle görüyorsunuz bu filmde. Edward Norton’u ayrı bir öpmek istiyorum. Alnından, arkadaşlar lütfen! Mükemmel bir oyunculuk çıkarmış yine. Bu adam yüzünden köpeğim olursa ismini Doyle koyabilirim! Bir de aynada kendi kendine millete sövdüğü sahne yok mu? İşte o sahnede oyunculuğun kitabı yazılmış diyebilirim!
Film o kadar doğal ki eleştirecek bir sürü konu buluyor kendine. Ayrıca da bize eleştirecek bir sürü konu veriyor. İnsan duygularını, iniş çıkışlı hayatları, hayatta nefret ettiğimiz kişileri, sevdiğimiz kişileri ve bu insanların aslında nasıl insanlar olduğunu düşünmemizi sağlıyor. Film tamamen insan doğası ile ilgili harika bir başyapıt. Ayrıca filmin mekânları ve müzikleri ayrı bir güzel, bunları atlamak olmaz.
Sonuç olarak Spike Lee ve Edward Norton’u aynı filmde bulduysanız, kaçırdığınıza pişman olursunuz!

2 Eylül 2009 Çarşamba

Sen Bana Doğruyu Sölesene Yavrum!


Bugünkü kurban konum şu:"Hani böle kendinizi çok çirkin hissedersiniz,kendinizi hiç beğenmezsiniz ya,işte o zamanlarda arkadaşların hep size güzel şeyler söyler.işte söyledikleri doğru mu yoksa yanlış mı?"ben bunu çok merak ediyorum o yüzden bunu masaya yatıralım!
beni bilen bilir,ben kendime çok laf atarım.kendimi pek beğenmem.tmm iyi yanlarımda var ama kötü yanlarım bana daha bi batıyor.saolsun arkadaşlar beni sever ve sayar.bu iyi bişe tabii ki.milletin gözüne(elazııdakilerin) tek batan rahatlığım.duyanda sanki çıplak gezen,hiçbişeyi kafasına takmayan bi adamım!benim rahatlığım sınırlı ve farkındalık çerçevesi içinde(o ne demek la?).şimdi asıl konuya dönelim benim 365 günümün 366'sı kendimi beğenmemekle geçer.kendimi beğenmem arkadaşım şimdi bunun kime zararı var?herkes saolsun bana hep güzel şeyler söyler.hep aynı şeyler.demek ki dedikleri doğru ama ben neden kendimi beğenmiyorum?neden kendimden şikayetçiyim?istediğim şeyler olmadığı zaman hep suçu kendimde bulurum ama artık değişiyorum.kendime öz güvenim artıyor.
geçenlerde yakın bi arkdaşım aynı bu olaydan ötürü depresyona girmiş.yani depresyon değilde kendini kötü hissetmiş.kendisi kız bu arada.kız şimdi hoç biri,ayrıca zayıf ve güzel.tmm bana göre biraz kilo alsa hiç fena olmaz.fakat davranışları her zaman beni deliye döndürür.yani katlanamam.neden bilmiyorum ama eskiden daha kötüydü.şimdi yavaş yavaş düzelmiş.msn'de bana kendini çok kötü hissettiğini söledi ve bende ona nedenini sordum.10 saat beklettikten sonra(salak işte noolcak) anlattı ve sebebi şu anda bahsettiğim şeymiş.bende yıllardır arkadaşlarımın yaptığı şeyi yaptım.ona kendini iyi hissettirdim.içimden gelerek söyledim bunları.avutmak için değil.sonuç olarak bana yapılan birşeyi başkasına yaptım.benim söylediğim doğru ve gerçekti,peki ya onların bana söyledikleri?