Pages

29 Aralık 2009 Salı

Fallout'un Renklisi Çıkmış ki!


bilen bilir, ayrıca bu sayfalarda da bayaa bi yazdım.fallout 3 bu sene oynadığım oyunlar arasında beni en fazla etkileyen oldu.RPG sevdiğimi zaten söylememe gerek yok.yani derinliği ve ciddiyeti olan ama aynı zamanda zıtlığın güzelliğini bizw sunan oyunlara bayılırım.mesela yaşayanlar ve ölüler gibi.örneğin left 4 dead sittin seni oynamam ama bir fear kesin oynarım.hatta çok iyi oynarım.neyse efendim geçen aylarda bir oyun kıtlığı yaşanıyordu ve bize bir oyun gösterildi.oyunun hikayesinin içinde vault ve wasteland kelimeleri geçiyordu! aha dedim fallout'un çakmasını yapmışlar ama yapımcı firma 2k software! yani bioshock ve son 2 yılın en iyi nba oyunları olan nba 2k9 ve nba 2010'u yapan firma! ismi de Borderlands idi.iyi dedik,videolarını izledik ve bayaa beğendik.sonra tabii ki oynamaya karar verdik.(bu arada açılış cinematic'inde ki parça gerçekten çok hoş,hemen telefona atıp dinledim:D)

oyun yüklendi bilgisayara falan, oynadık bi iki...bir de ne görelim! oyuna kaptırmışız kendimizi.zaten RPG seven elemanlar bu oyunu çok severler.2k çok sağlam oyun yapmışlar ve hemen akabinde 2 tane DLC(ek paket) çıkardılar.gerçi birinin çıkmasına daha var.


evet oyunu yeni bitirdim çünkü 1 aydır evde değildim ama geldiğim günden beri borderlands oynuorum.oyunu bu sabah itibari ile bitirdim.size biraz oyundan bahsedeyim.oyun cel-shaded tarzı grafiklerle hazırlanmış(13 adlı oyunda da vardı).yani grafikler sanki çizgi film gibi ama tam değil.oyunda 4 tane seçebileceğiniz eleman var.Mordecai,Lilith,Roland ve Brick.tabii her birinin özel yeteneği var.Mordecai sniper ve handgun-revolver diye tabir ettiğimiz tabancalarda daha etkili.özel yeteneği ise bloodwing adlı bir kuş.bu kuş onun hayvanı ve bu kuşu güçlendirebiliyorsunuz.ona çeşitli artifact'lar vererek şok,zehir,ateş ve patlama güçleri verebiliyorsunuz.Lilith ise daha çok shotgun ile daha iyi ve özel güç olarak Phasewalk kullanıyor.bu güç zor durumda kaldığınız zaman, lilith'in çok hızlı hareket etmesini sağlıyor.tabii bunun da süresi var.Roland tüfeklere(machine gun) manyağı.özel gücü ise Scorpion Turret.bu özelliği kullandığınızda Roland ortaya bir tane taramalı koyuyor ve o taramalı etrafı bir güzel dağıtıyor.Brick ise daha çok ellerini kullanmayı daha çok seviyor.özel gücü ise Berserk.yani bu özel güçte asıl adamımız deliriyor.yumruk delisi ediyor düşmanı.ayrıca her türlü saldırıya korunmalı ve gücü yeniden doluyor.

ben mordecai seçtim ve oldukça da memnunum ama ilk başlayanlar için Roland'ı öneririm.neyse efendim uzun lafın kısası çok hoş oyun yapmışlar helal olsun.fallout'tan sonra en iyi RPG bunların ki.müzikler,haritalar,oyun uzunluğu,silahların çok ama çok fazla olması...oyun bi yerden sonra sıkıyor ama sonra yine ateşleniyor.bu oyunu kesinlikle oynamanız tavsiyemdir...88/100

16 Aralık 2009 Çarşamba

Tırnağını Bile Doğru Düzgün Kesemeyen Adamın Maceraları-4


öhöö öhöö....öhöö öhööö... ..öhööööö öhööö.....

bayramda domuz gribi olmuştu bizim esas oğlan."ulan bi bayrama geldik,onda da hasta olduk.vay ben böle işin anasını......" die başlayan çok cümleler kurmuştu o güzel bayram günlerinde.kurban bayramları onun favori tatillerindendi.çünkü bütün aile bir araya gelir ve hergün kesin eğlenilirdi.mangallar,içli köfteler,kurban kesimi,içkiler,kuzenle bara gitmeler,kuzeninin şımarmaları ve daha da tatlı oluşu...bayramları çok seviyordu bizimkisi ama özellikle kurban bayramını.

Fakat bu kurban bayramında deyim yerindeyse hiçbir b.k yapmadı.arife günü öğlen başlayan ateş tam 3 gün sürdü ve hiçbir şekilde ateşi indiremiyorlardı.2-3 saatte bir ateş düşürücü alıyordu ki bu tehlikeli birşeydi çünkü yanında bir sürü ilaç daha alıoyordu.titreme krizleri,acaip halsizlik... çok kötü geçmişti bayram günleri.doğru düzgün akrabalarını bile görememişti.kuzenini bile doğru dürüst sevememişti ki bu onun için bir işkenceydi.evde kendinden çıkar sağlamaya çalışan abisi ve onun için çırpınan annesi ile bayramı geçirdi.büyük ihtimal virüsü onlara da geçirdi ve bunun için acaip üzülüyordu.hayal gücü çok yüksek biriydi bizimkisi.çok endişeli ve vicdanlı olduğu söylenebilir onun için.sert biridir,ciddidir,içindekini dışarı yansıtmaz...farklıdır o! hergün yolda karşılacağın insanlar gibi değildir.gerçekten arkadaşı olursa seni hiç gitmediğin yerlere götürür,hiç düşünmediğin fikirleri ortaya çıkarır,hiç yaşamadığın şeyler yaşatır...farklıdır o,anlarsın zaten:D

peki ona bu kadar zor zamanlarda en çok koyan şey neydi?bunu ona sorsan o da söyleyemez çünkü gerçekten çok zor zamanlar geçirdi.çok acılıydı hastalık süreci....ona en çok acı veren şey son gün sevgilisiyle geçirdiği akşam.ona istediği gibi sarılamadı,onu istediği gibi öpemedi.bu tatilde de onunla çok vakit geçiremedi.ona karşı duygularından hala emin değildi.tamam onu seviyordu sevmesine ama hala içinde büyük bir boşluk vardı.aradığı o değildi.hala arıyordu istediği dişiyi ama bir tarafı bunun çok büyük bir kötülük olduğunu söylüyordu ve bunu kendisi de biliyordu.eğer kız arkadaşından ayrılırsa ona söyleyeceği tek şarkı "I have loved you wrong" olurdu... onsuzluk çok acıydı...artık "seni çok ama çok özledim" cümlesi anlamını yitirmişti.ona olan özlemi çok ama çok büyüktü.artık üstesinden gelemiyordu.direnmeye çalışıordu her zamanki gibi.başarabilir miydi peki? başarabilir belki ama hala tırnaklarını doğru düzgün kesmeyi bile başaramıyordu....

10 Aralık 2009 Perşembe

Doğduğum Gün...


Ben doğduğumdan beri 7300 gün geçmiş...
Ben doğduğumdan beri 1040 hafta geçmiş...
Ben doğduğumdan beri 175200 saat geçmiş...
Ben doğduğumdan beri 10512000 dakika geçmiş...
Ben doğduğumdan beri 630720000 saniye geçmiş...

bugün benim doğum günüm.belki çoğunuz bilmio veya şimdi duyunca çok şaşıracak ama ben daha yeni 20 yaşıma giriyorum.

10 aralık günü annem beni doğurduğunda çok büyük bir sevap işlediğini bilmiyordu.bir et parçasına can verdi o.aracı oldu çok büyük bir olaya.doğurduğu günden bu yana hep yanımda oldu.babam da aynen.ee hadi abimde öyle diyelim,alınır şimdi o:D bütün ailemi o kadar çok seviyorum ve onların sevgisini yanımda hissediorum ki...bazen hiçbir şeyden korkmadığımı hissediyorum.onlar benim korkuya karşı kalkanım...

dünyaya tatlı mı tatlı,tombiş mi tombiş bir erkek çocuk olarak gelmişim.gerçi erkek konusunda hala bir şikayetim yok:D o günler kimse beni kucağından düşürmezmiş.çok tatlıymışım lan! fotoğraflarda da grünüyor zaten...

bi daha düşündüm de harbiden iyi ki doğmuşum ben.yoksa sizleri tanıyamayacaktım.hayat denilen güzelliği tadamayacaktım.başarısızlıklarımı,başarılarımı,hayal kırıklıklarımı,sevdiklerimi,iyiliklerimi,kötülüklerimi...yani herşeyimi... buna değerdi bea!

bugün benim doğum günüm.belki çoğunuz bilmio veya şimdi duyunca çok şaşıracak ama ben daha yeni 20 yaşıma giriyorum.beni yalnz bırakmayan her nefes alan bireye çok teşekkür ediyorum.benim yanımdasınız,bende sizin yanınızdayım...

9 Aralık 2009 Çarşamba

7 Aralık 2009 Pazartesi

N95'li teyzeler görmek istiyorum!!!!


etrafınızdaki her yaşlı insanın elinde hep eski telefonlar görürsünüz.anneannenz,babaanneniz,dedeniz... benimkilerde de böyle çünkü bu bi kalıp sanki.bütün yaşlılarda kötü telefon var:D 3310'lar 5110'lar... nie böledir ki bu?
nie ben bir laptop'u olan,twitter'dan milletle mesajlaşan,son model bir telefonu olan siber bir teyze görmeyeyim?!? bi ara exper reklamında çıkan bir teyze vardı.keşke etrafımızda o teyzeden birsürü olsa!

yaw böle ben anneannemle msn arkadaşı olmak istiorum.facebook'umda ekleyip texas hold'em oynamak istiyorum ben onlarla.telefondan mesajlaşıp,navigasyonla bulmasını istiyorum beni!! aslında bi bakıma onlar iyi yapıo.onların elindeki telefonlar en sağlam ve en dayanıklı telefonlar.bizim uzun zaman arayıp da bulamadığımız telefonlar.hanginiz 2.hat için 3310 aramadı piyasada?! ya da yavuklunuzla mesajlaşmak için böyle telefonlar aramadınız? beni yemeyin laaan!!!

neyse efendim bazı zeki insanlar yaşlılar için bir telefon çıkarmış.aslında bir tane değil bir sürü ama ben bi tane dedim.neden dedm bende bilmiorum.yaşlıların gözü görmüo die ekranı ve tuşları çok büyük yapmışlar.işin buuluuutuuttuylan,megapikseliylen pek uğraşmamışlar.işin inciine cinciine pek girmemişler.peki bunu nie türkler düşünemio! usta böyle bi telefon isteyen binlerce insan var.acaip para var bu işte.girilebilir yani.neyse çok uzatmayalım yaw...

1 Aralık 2009 Salı

bayram bayram bayram...


hiiç öyle güzel bir bayram yazısı yazamayacağım çünkü çok çektim a-dostlar:D ulan zaten 5 gün tatilimiz vardı,onu da hasta geçirdik.evet arkadaşlar bende domuz oldum.yaw çok pis bişeymiş bu! resmen 3 gün boyunca evde yattım.ateşli bir şekilde hem de.o anlamda değil sapık insanlar.ateşim vardı yani! ancak şu anda daha iyiyim.sadece üst solunum yolumda bir sorun var o kadar.o da öksürük yapıo işte!!

ama iyi ki adana'da olmuşum hastalığı yoksa daha da kötü olabilirdi.neyse zaten hastayım hem böle küçük bir yazı olsun dedim hemde yeni yazılar yakında gelior demek istedim...

18 Kasım 2009 Çarşamba

Tırnağını Bile Doğru Düzgün Kesemeyen Adamın Maceraları-3


"lanet olsun lan bu derslere,hiç bitmiyor bunlar.bunlar olmadan birgün bile geçmiyor.hani biz hayatta özgürdük?ulan bu kadar emir aldığımı görmedim.emiri aldığım merci de dersler.ağızları yok ama çok pis emir veriyorlar.'çalış,çalış,çalış...'bu kadar dominant oldukları bir gerçek!"

çaresizliğinden bunları düşünüyordu çünkü bu sınav çok önemliydi ve başarı oranı çok düşüktü.onun istediği 60 veya üstüydü ama 300 sayfadan fazla not vardı ve o daha yeni çalışmaya başlamıştı.kaldı ki bu komite 'enfeksiyon'du.kendi bile enfekte olmuştu...

uyumamak için kendini zor tutuyordu,sabahları alarmı kuruyor sonra uyanıor,alarmı kapatıyor sonra tekrar uyuyordu.çok yaratıcıydı çünkü alarmları hep bi 10 dakka sonrasına kuruyordu ki sürekli çalsın ve uyansın.o 10 dakkalar birleşip 120 dakka olunca da öğleden sonra ki derslere anca yetişiyordu.2 senedir hep sorumsuz olarak baktığı kişilere dönüşmüştü.onu gören herkes arada sırada okula gelmesini,okula gelmenin iyi olduğunu tembihliyordu.espriydi tabi ama gerçek yanı acıydı.eskiden çok planlı ve programlıydı.onun tek sorunu uykuydu.nedendir bilinmez ne kadar çok uyusa bile hep uykusu gelirdi.derslerde eskiden not alan adam şimdi derste ya müzik dinliyordu ya da müzik dinleyerek uyuyordu.bunun bi sonu olmalıydı...

sevgilisi ile arası çok iyiydi.hatta mükemmeldi.birbirlerini seviyorlardı ama onda birşey vardı.sanki herşey yalandı.tmm onu istiyordu ama onun istediği tam olarak bu değildi.o alternatif bir kız istiyordu.farklı birini istiyordu.öyle birini bulsa hemen onu hayatının meleği ilan edecekti.sanki bununla yetinmeye çalışıordu ama ona gerçekten çok değer veriodu.onun üzülmesini istemiyordu.etrafındaki herkes çift olmuş,o tekil kalmak istemiyordu.korkuyordu...ama o istisnasız bir rocker ya da metal ya da punk ya da ya da ya da(seinfeld aklıma geldi:D).farklı biri istiyordu çünkü o kendisinin de farklı olduğuna inanıyordu.arkadaşlarına gösterdiği yüzü farklıydı onun.çok büyük bir hayal gücü ve o hayal gücünün merkezinde aradığı dişi duruyordu.onu arıyordu ve hala arıyor...onu bulduğunda anlayacaktır umarım.belki de bulmuştur...

sevgilisi demişken onu çok özlüyordu,gerçekten yanında istiyordu çünkü kendini burada yanlnz hissediordu.burası,bu fakülte,bu şehir çok farklıydı kendisi için.birsürü arkadaşı vardı ama kendisine gerçekten arkadaş gibi yaklaşan 3-4 kişi vardı.hatırı sorulmazdı.organizasyonlara çağrılmazdı.hele hele dışarı çıkmaya hiç çağırmazdı kimseler ama o böyle bir ortama hiç girmemişti.o okulun hep en popüler grubu içinde olurdu ve gerçekten herkes onunla tanışmak isterdi.sağlam olan elemandı o.planları yapan eleman ve planları yaptırtanlar arasındaydı.hele eski zamanlarda ne arkadaş grupları vardı.bugn bile çok yakın arkadaşım dediği adamlar birgün arayıp dışarı çağırmamışlardır onu.sanki istenmiodu.zaten o da istemiodu ama başka çözüm olmadığı için sisteme ayak uydurmalıydı.sistem onu çok pis s.kti...bunu kendi de biliyor...

düşünmekten kafasında saç kalmadı.hala tırnağını doğru düzgün kesemiyor...

13 Kasım 2009 Cuma

Rapor 2-Movies Pt.1

şimdi de geldik filmlere.tabii baştan söylemem lazım,buraya yazacağım çok fazla film vardı ama ben yazacağım filmleri listelemedim.şu an aklıma gelen filmleri yazıyorum.bu arada eğer-küçük ihtimal olsa da-okursa kendisine-yıldız teknik'ten sinema yazarı- o yazıları göndereceğim.onu yazıya boğacağım,söz!neyse lafı uzatmayalım ve film tavsiyelerine başlayalım.

The Year One
İçinde Jack Black varsa izlenir görüşü bu filmle de devam ediyor.filmin imdb notuna bakmayın,bence gayet hoş bir film olmuş.başrollerini jack black ve michael cera(juno'dan hatırlayın) paylaştığı ve yönetmenliğini harold ramis yaptığı bu komedi filmi insanlığın en ilkel zamanlarından başlıyor.kabilesinde bi işe yaramayan ve herkes tarafından hor görülen zed,bir gün kabilenin en safı olan oh ile yasak meyveyi yer.düşübceleri değişen ve felsefi yanını keşfeden zed kendini seçilmiş kişi olarak belirler ve kabileden ayrılır.dünyanın sonu olarak bildikleri uçurumun sadece bir tepe olduğunu anlayan ikili,dünya tarihinde önemli olay olarak tarihe geçmiş olaylara tanıklık ederler vs vs vs... çok uzun yazmayalım ama ben sadece şunu da beğendiğimi söylemek istiyorum.kesinlikle tarihin en güzel komedi serilerinden biri olarak gördüğüm arrested development dizisinin oyuncuları burada da karşımıza çıkıyor.gerçekten iyi bir seçim çünkü bu adamların mimikleri ve komedi anlayışları çok iyi.bu filme de çok iyi katkı yapmışlar.başroldeki cera'da arrested development oyuncusuydu.neyse film izlenebilir bir komedi ancak orjinal sesi ile izleyin çünkü akıllıca espriler var,kaçırabilirsiniz.

Hunger
uzun zamandır beni bu kadar etkileyen bir film olmadı.daha doğrusu şöyle söyleyeyim beni etkileyen film değil aktörün kendisi.yoksa beni en çok etkileyen film into the wild'dır.tek geçerim!başrol oyuncusu Michael Fassbender ve yönetmen koltuğunda steve mcqueen...IRA ile ilişkilendirilmiş bu filmde, Bobby Sands’in insanlık dışı muamelelere maruz kalışı sert bir dille ele alınıyor.tabii bu filmden zevk almak ve anlamak için 1980 ingilteresini bilmek lazım.çok sert bir dille o dönemi anlatıyor film.mahkumların battaniye ve yıkanmama eylemleriyle ilerleyen direnişleri, altı hafta süren açlık grevi ile doruğa çıkıyor. hayatı mücadele ile geçmiş Sands’ın kendi vücudunu yaşamının son savaş alanı olarak addedmesiyle yaşanan dramatik süreç muazzam bir etkileyicilikle gözler önüne seriliyor.kesinlikle micheal fassbender'e dünyadaki bütün en iyi erkek oyuncu ödülü verilmeli.role kendini kilitlemiş ve tamamen bobby sands'i yaşamış.şiddetle tavsiye edilir ama sıkılma potansiyeliniz de çok yüksek.

The Jacket
bu filmi uzun zamandır izlemek istiyordum ve izlenecek film listemde de vardı ama geçen gün arkadaşın laptopunu ödünç aldım ve bu filmi orada görünce hemen izleyeyim dedim.piyango oldu yani bi bakıma.neyse efendim filme dönelim artık.başrolde adrian brody ve keira knightley oynuo ki ben o kızı hiç sevmem.nedendir bilinmez bana kıl italyan erkekleri hatırlatıo?!film çok karışık ve çoğu kişinin büyük ihtimal ile saçma bulacağı bir film ama biz ne filmler izledik di mi adostlar?bu film bizi yıkar mı?zaten filmi izlerken sonu olmayacakmış gibi gelio ama bu filmin aynı tarzdaki filmlere karşı avantajı sonu olması.fakat sonu iyi bağlanamamış ve doğa üstü bi olay olarak kalmış.filmin çekimi ve senaryosu oldukça iyi.oyuncu kadrosu ve hikayenin derinliği zaten sizi hemen filmin içine alıyor.neyse efendim kısa kısa demiştik film özetlerine.izleyin,izletin...

Terminator Salvation
daha baştan söyleyeyim.olmamış yani gerçekten olmamış.aksiyon çok iyi,oyuncular zaten bomba(kıristiyan beyl var daha ne olsun lan) ama o eski terminator havası nerede?hani o bab-ı ali zamanlarında olan hep bizi takip eden terminatorlerin hiç bizi bırakmayışları ve bizim gerilmemiz.yönetmen koltuğunda McG(kim lan bu?) oturuyor ve başrollerde christian bale-sam worthington oynuyor.konusu da gidin sinemalar.com yada beyazperdeden okuyun,beni yazdırmayın burada.kısaca şunu söylemek istiyorum,çok iyi bir aksiyon filmi olmuş ama kötü bir terminatör filmi olmuş.

8 Kasım 2009 Pazar

Tırnağını Bile Doğru Düzgün Kesemeyen Adamın Maceraları-2


İçkiler bir bir giderken hala parasının aynı miktarda cebinde olduğunu düşünüyordu fakat elini bir attığında para olan cebin boş olduğunu hissetti.içi bir an acıdı ama sonra düzeldi.burada dostları ile olmak ve gerçekten geyik yapmak dünyanın en güzel şeylerinden biriydi.kız arkadaşının da yanında olmasını istedi fakat imkansızı istediğinin farkına çabucak vardı.

Gerçi imkansız die birşey yok tezini savunan bir kişilikti fakat bazı olaylarında başka cevabı olmadığını bilirdi.

Yavaş yavaş "ev"ine doğru dönerken güzel bir geceyi daha sonlandırdığını ama yakında yine böyle bir toplulukla bir arada olacağını düşündü fakat bundan 3 hafta sonraya kadar ne arayan vardı ne de çağıran.

"Ev"e vardığında soyunup,üstünü çıkardı.duştayken şarkılar mırıldanıyordu.çakırkeyif olduğunu 3 km bile anlayabilirdiniz.duştayken mırıldandığı şarkıyı dünya Roxette-The Look olarak biliyordu.bir an durdu ve aşağıya baktı.penisi ona çok küçük geldi birden.her zaman izlediği porno filmlerindeki adamların penislerini bir beyzbol sopası olarak gördü.kendisininkini de bir ayakkabı çekeceği...

"şu ana kadar bana yetti fakat ileride evleneceğim kadın iflah olmaz bir sex manyağı çıkarsa.gerçi o zaman dualarım kabul olmuş olur.hele bir de kadınlarla ilişkiye de açıksa...fakat ben bu kadını 1 ya da 2 kere tatmin ederim.peki daha sonra?bu işe bi çözüm getirmek lazım!".çok s.kim düşüncelere dalmıştı.zaten bu düşünceler eşliğinde 2 kere duş aldığının farkına bile varmadı.kafasının iyi olduğunu biliodu fakat kendini kendine kanıtlamaya çalışırcasına aklına hep ciddi meseleler getiriyordu.

Mesela kürt açılımı ya da asker-devlet çatışmasını.bunun sonunun bok yolu olduğunu biliyordu ama insanlar nasıl tepkisiz kalıyor die çok sinirleniodu.sanki kendisi çok faaliyet gösteriordu.kıçımın aktivisti!!! ben düşünüyorum,doğru düşünüyorum.bu bana yeter die düşünen zihniyetteydi kendisi...

Sabah güneşinin ışıkları,1 senedir temizlenmemiş perdelerin arasından yüzüne doğru süzülüyordu.pencerenin de hafif aralığından istifaden dışarının soğuğu ve sesi onu uyandırmaya yeterdi.dışarıdan insan sesleri geliyordu.plastik insan sesleri.bu insanlar susmaz mıydı hiç? ve o insanların müthiş buluşu arabalar.herşey mükemmel fakat çok ses çıkarıyorlardı.gerçekten de her zaman bu arabalar ne kadar büyük bir icattır die düşünürdü yada cep telefonlarının.oysa ki insan vücudunun tarihteki en büyük icat olduğunun fakat icat edenin kimliğinin bilinmeyişi...

neye uğradığını anlamadan uyandı.hemen yüzünü diğer tarafa döndü çünkü içkili kafanın sabahında gözünüze güneş ışığını direkt yemek çok bok bir durumdur.diğer tarafa döndüğünde çift kişilik yatağının diğer tarafının boş olduğunu gördü.elini boş yere götürdü ve boşluğu sanki bir maddeymiş gibi hissetti.hissettiğinin özlem olduğunu sonra anladı.sevgilisinin yanında olmasını birden herşeyden çok istedi ama o sadece onun için bir objeydi.sevgisini gösteriyordu ona fakat kendine?kandırmaktan başka birşey yapmıyordu.aslında onun istediği her zaman belliydi.o güzellik yada göğüs yada bacak falan istemiyodu.işi yoktu onlarla.o asi olanı istiyodu.alternative,yer yer rocker fakat cesur ve akıllı.sağlam duran fakat bir haberle bin parçaya ayrılan.maço aynı zamanda ince bir cam kadar hassas...

Eskiden one tree hill izlerdi.o diziyi 10 bölüm falan izlemiş olacaktı ki zaten hemen nefret etti diziden.ilk defa amerikada bir türk dizisi izlemiş gibi olduğunu söylerdi hep.istediği kızın orada Peyton Sawyer karakterini canlandıran Hilarie Burton gibi biri olduğunu düşünürdü.Hilarie'yi değil Peyton'ı istiyordu.öyle bir kız arkadaşım olsa 2.gün evlenme teklif eder,3.gün ona bakmaktan hiçbir işimi göremezdim.gerçekten hayallerini süsleyen kalıpta biriydi.aslında aklında eskilerden kalma kız arkadaşları ya da sadece kız olan arkadaşları vardı.onlardan bazılarıyla çok güzel şeyler olabilirdi.fakat yer yanlış,zaman yanlış...

Gerçi şimdiki sevgilisi de çok güzel.ona çok değer veriyor.gerçekten onu bir erkek gibi hissettiriordu.ona bir sorumluluk yüklüyordu.o da kızın yanındayken ona tam bir sevgili oluyordu.kızda genel olarak bir erkeğin istediği herşey vardı.güzellik,vücut...böyle bi kız bulduğuna şaşırıyordu fakay çıktığı hiçbir kız şu ana kadar çirkin değildi.kızlardan yana şansı iyiydi.ilişkiler konusunda kötü olabilirdi çünkü gerçekten bulmakta zorlanıordu.iri biriydi ve ilk etkileme önemliydi ama etkilediği zaman da etkiden kurtulmak zor oluyordu.o yüzden bulduğu kızlar kendi için çok iyiydi ama o çoğu zaman herşeyi mahvederdi.dışarıdan öyle gözükürdü en azından.fakat karşı tarafta birşey olmasa,onda hiçbişe olmazdı.bunu bilmiyorlar mıydı?...

4 Kasım 2009 Çarşamba

Rapor 2-Music Pt.2

raporumun 2 bölümüne hoşgeldiniz.şimdi bi önsöz yazmam lazım ama okumayacağınızı bildiğimden ötürü niye kendimi yorayım?okumayın lan bu yazıları!.........neyse 2 bölüm altta!

Dolores O'Riordan-No Baggage
Tanıyanlarınız bilir ama tanımayanlar bu ne idüğü belirsiz,ismini bile doğru dürüst okuyamadığım bu kadın kim diyebilir.bu idüğünün nerede olduğu,ne olduğu belirsiz kişilik,hepinizin 'zombie' şarkısıyla bildiği cranberries grubunun vokalisti olum!hatırlamadın mı lan?şu sarışın hatun işte.bu sarışın hatun 2. solo çalışması ile karşımızda.ilk önce 'Are You Listening?' albümü ile karşımıza çıkmıştı ve biz onu çok beğenmiştik.zaten inanılmaz bir güzelliğinin yanı sıra,tarzını hiç bozmadan aynı şekilde devam ettirmesi önemli bir olgu.ikinci albümü olan No Baggage aynı yoldan devam ediyor.dinledikçe güzelliği anlaşılan bir albüm NB.sonuçta dolores'in yaptığı işlerin kötü olması çok zor çünkü müzik için doğuştan bir yeteneği var ve bunu iyiye kullanacak tecrübesi-bilgisi de var.bu albüm şiddetle tavsiye edilir!en güzel şarkısı It's You.


The Wrestler Soundtrack
yok yok film değil,olum üste koskocaman soundtrack die yazmışız hayvan herif!!! daha ne oradan yorum yapıon yaprak! neyse çok sinirliyim ama kendime geldim...şimdi tamam bunun bi de filmi vardı anladım ama nie bana sanki sinema kritikçisinin bacanağı gibi bilmişlik yapıosun.bende biliyorum yönetmeninin darren aronofsky olduğunu,başrolde mickey rourke ve marisa tomei'nin oynadığını,en iyi erkek oyuncu ve en iyi yardımcı bayan oyuncu ödüllerinde oscar adayı olduğunu.peki sen bu filmin soundtrack albümünün çok sağlam bi albüm olduğunu biliyor muydun?2 şarkı dışında tamamen 80-90 heavy metal klasiklerinin olduğu bir soundtrack albümü.gerçekten çok kral bir albüm olmuş,şarkılar enfes.çok pis heavy metal damarım kabardı ulaaann!albümün en güzel şarkısı hepsi.

The Prodigy-Invaders Must Die
rock'n'coke'lardan nefret ederim demekle başlamayacağım çünkü etmiyorum ama giden kesime karşı bir sempati beslemiyorum.bana çok yapmacık bir kesim gibi gelio.bundan bikaç sene önce offspring geldiğinde en efsane seneydi.offspring-cure-apocalyptica-korn-duman-şebnem ferah...şaka mı yapıosn lan! ben offspring ile rock ve metal furyasına başladım(punk her zaman derindir) ve adamlar Türkiye'ye geldi ben gidemedim.çok üzülmüştüm.bu sene çok boktan bir bandlist vardı rock'n'coke'ta ama bir isim vardı ki millet gerçekten bir efsanenin Türkiye'ye geldiğini bilmiyordu.ne tarz dinlersem dinleyim,prodigy'i de dinlerim arkadaş.o konserde bir grubu izleyip çıkma gibi bir durum olsaydı ve sahne önünden izliyeceğim garanti edilseydi-arkadaş bulsaydım gider izlerdim.bu adamların kral oldukları bir gerçek! son albümleri IMD bu senenin en iyi albümlerinden biri olarak gösteriliyor.hit parçaları invaders must die ise gittiğim her rock barda fix çalınıyor.bende zil sesim yaptım.albümü irdelemeyeceğim sadece güzel olduğunu söyleyeyim.tavsiye edilir.albümün en iyi şarkısı ınvaders must die.

Heaven and Hell-The Devil You Know
yeeeeeaaaaaahhhhhh!!!!! Dio gibi girebildim mi yazıya?Ronnie James Dio,Vinny Appice,Tony Iommi ve Geezer Butler'dan oluşan bu müthiş grup bize tam bir heavy metal ziyafeti sunuyor.TDYK istediğiniz gazı verecek ve sizi gerçekten saracak.adamlar bütün yeteneklerini döktürmüş.dinleyin ulan!albümün en güzel şarkısı bible black.

2 Kasım 2009 Pazartesi

Rapor 2-Music Pt.1

eveeeet bilen bilir bendeniz olan ben(yani bendeniz ile alakam yok,kendimi vurgulamak için söylediğim bişe.aslında bendenize benzediğim söylenir ama...) zaman zaman izlediğim filmler,müzikler,oyunlar vs. şeyleri rapor eder ve sizlere sunarım.ilk önce uzun zamandır dinlediğim albümleri sizlere tanıtmak istiyorum.umarım beğenirsiniz,beğenmezseniz de ne haliniz varsa görün!

John Mayer-Continuum

Bu albümü dinlemeye başlamadan önce çok tereddütteydim çünkü bu adam çok popülerdi ve ben popüler insanlardan feyz almam(neden bende bilmiorum valla!).neyse efendim bi heves bir coşkuyla koyduk kendisini mp3'üme.ilk dinlediğim zamanlar çok bayık geliyordu.gerçekten böyle kendimi nirvana'ya ulaşmış hissediyordum.aydınlanmış bir kişilik gibi ama daha sonra olan oldu.milletin bu adamı neden sevdiği anlaşıldı.bu adam gerçekten rahatlatıyordu.uzun zamandır hasret kaldığım akustik anlayışı ve tek kelime ile mükemmel bir ses.Stop This Train en iyi şarkı.şiddetle tavsiye edilir.her tarzdan insan mutlak sevecektir.


Gazpacho-Tick Tock

İşte geldiğim bu aralar dinlemekten sıkılmadığım albüme.gazpacho'yu pek kimse bilmez.bende bilmezdim.bundan bi iki sene önce bizim muhsin'in bana önerdiği bir grup.gerçekten müzikleri çok kaliteli.özellikle bu albüm çok sağlam.müzikalite,sözler,prog özellikleri...şapka çıkartılacak bir albüm olmuş.böyle alternative/prog gruplar bulmak zor.Dredg ve Porcupine Tree'de aynen bu şekil.tam olmasa da böyleler.ben ayrıca gazpacho'nun albüm kapaklarına/album art'larına değinmek istiom.aaazına sçtııımın herifleri çok gzl albüm kapağı yapıo.gojira da öyle.Tick Tock Pt.3 albümün en güzel şarkısı bence.dinlemezseniz büyük hata edersiniz!


Riverside-Anno Domini High Definition

Bi hafta boyunca bu albümü dinledim.bağımlılık yaptı,size de yapar! neyse efendim riverside-anno domini high definition sağlam albüm,sağlam albüm,sağlam albüm! out of myself ve second life syndrome albümleri ile kapımızı aşındıran prog rock/prog metal grubu riverside,yine istikrarını sürdürdü ve bize inanılmaz bir müzik keyfi yaşattı.zaten anasını satiim sert müzik yapıp,brutal vokal olmayan ama aynı zamanda prog olacak bir grup bulmak çoook zor! bulunca da bırakmak istemior insan.yaw ciddi ciddi bu albümü 1 hafta sabah akşam dinledim.şarkıları sindirdim ama albüm sonuna kadar hakediyor.belki en iyi 3 albüme girer bu raporda! alın dinleyin lan işte!!


Fiona Apple-Extraordinary Machine

sıra geldi tam bir hayal kırıklığı olan albüme.bi ara kadın vokallere taktım ve cat power,sia ve dolores'in gazıya ahanda bu kadını buldum.belki de hayatınızda görüp görebileceğiniz en güzel ve en karizma kız olabilir.benim hayallerime kazındı bile.sesi de çok iyi olabilir ama şarkılar çok boş.en azından bu albüm için söyleyebilirim.62 GB dinlemem gereken müzik varken(evet yanlış duymadınız! eğer elazığda eve çıksaydım bu ve film arşivimdeki yük gittikçe azalabilirdi...) ben bu albümle vakit geçirdiğime gerçekten yanıorum ama yapacak bişe yok dinledik bi kere.tarzı alternative,bunu geçmeyelim.albümde tek beğendiğim ama harbiden beğendiğim şarkı Tymps (The Sick in the Head Song).fakat size şöyle bir şey söyleyeyim,burada açıkladığım veya açıklayacağım albümler kadar vakit ayırmadım bu albüme.belki çok güzel bi albümdür,ben anlamamışımdır.bi ara bi daha dinleyeceğim.

30 Ekim 2009 Cuma

Tırnağını Bile Doğru Düzgün Kesemeyen Adamın Maceraları-1


Msn'de millete cevap vermeye çalışırken,kendini birden bir boşlukta hissetti.bunu son zamanlarda çok hissederdi.kendinden şüphe duyardı.elinden hiçbişe gelmediğini biliodu.o zaman bu insanlar,onda ne buluyordu?bu adamın neyini beğenip muhabbete giriyorlardı?

Bunları bi an için aklından geçirdi ve yazmaya devam etti.bir an önce şu elemanlar beni bi rahat bıraksa da bilgisayarımdaki işlerime devam etsem die düşündü.Kendini beceriksiz hissediyordu ama bu çok nadiren oluyordu.kendini çok kapsamlı biri olarak görse de bazen elinden bişe gelmiyodu.örneğin hayatı boyunca hiçbir zaman tırnaklarını düzgün kesememişti.çoğu zaman da aşırı şikayetçiydi.evdekş perdeleri hep kendisinin takması onun canını çok sıkıyordu.çünkü perdeleri takma işlemi gerçekten bir işkence gibiydi.böyle durumlarda kendini bilimum ezilmiş hissediyordu.

Bizim eleman böyle gelgitleri olan biriydi.okuduğu üniversiteyi ve kız arkadaşını düşündüğü zamanlar çok oluyordu.onlara karşı beslediği sevgi adlı yanılsamayı düşündü.gerçekten bu kadar kötü olablir miydi? kız arkadaşına karşı çok güzel şeyler söylemesine rağmen,sanki ona karşı hiçbir sevgi beslemiyordu içinde ya da yanında yatan oda arkadaşına bir boşlukta çok pis dalacak kadar nefret besliyordu.peki neden?bunun cevabını kendide bilmiordu.bu durumdan pek rahatsız değildi.umursamaz olmak işine geliyordu.sempatik biriydi,sevilirdi ama hiçbir zaman sorulmazdı.arkadaşlarının bir kere de arayıp "hadi gel şuraya gidelim" dediğini duymadı.duyduğu zaman zaten gitmemezlik yapmazdı...

Arka planda Mad Season'dan X-Ray Mind çalarken ileride yapmak istediği şeyleri düşündü ama o hedefler çok uzak geldi.onun yerine karnını birazdan nasıl doyuracağını düşündü.bilgisayar başındayken hep karnı acıkırdı."monitor başında bira içmenin verdiği zevk bambaşka" derdi.

"Bir de Türkiye'yi domuz gribi heyecanı sarmış.ulan burada insanlar domuz eti bile yemio ama aaazına sçtııımın domuzunun gribi yüzünden dışarı bile çıkamıoz.sevgililer bu gidişle kız arkadaşları ile öpüşemeyecekler bile.sçiiim böle adalate!"

Günlük serzenişlerinden biriydi onun ama hiç çift taraflı düşünmezdi.hayatı adaletsiz ve boş görürdü.halbuki düşünmezdi ki hayat zaten kendisi.insan olmak zaten bir lütuftu.karınca olduğunu düşünmezdi.ezilmemek için o kadar çile...dünyanın odağında insan var,hayatın odağında insan var,dinin odağında insan var,siyasetin odağında insan var.kendini şanslı hissetmez sadece gevelerdi.bir gevendeydi...

17 Ekim 2009 Cumartesi

Zamanında...


Broken glass
The plan has failed
The silence knows
A man of faith
Everything that you know, what a layman will for diamonds
Fell on his knees gave in the sad overload
And all of the survivors shamed in the trench
Scrape up what’s left of his soul
Of his soul, of his soul

Come out of the shadows
The hills are a-green
Painting you a rainbow
Singing you a dream
Now what is pride for you
It ain’t no good to you
You’ll make a substitute
That lets you fly away

You silence every love
Yet you always starve for more
You’re only wasting time
Lucky to be alive
Lucky to be alive
Your heart was set to lose
The nurse called out for blood
You’re a celestial tremor
Surfin’ on the fast-track
Blue suede shoes
Dancing on a landmine
Designed just for you
The mess you’re in, oh heaven
No stranger to fear
It won’t disappear
Truth never fades away
These thoughts are me

And what do you think they’ll do?
The ground is a pendulum
The continent is gravel
Humming in your shoe
A pendulum
And who decides for us
At the very end of trust
The undertow of love
We only turn away

the tick tock part III.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Finally...


devlet engeli,şehir engeli,dns engeli derken sonunda girebildim bloguma!öncelikle bir süredir güncelleyemediğim için sayfayı özür diliorum olmayan ama potansiyel okurlarımdan.okul başlayınca ve bu sene 3.5 haftada 1 sınav olacağımız düşünülürse zaten çok fazla güncelleyemeceğim blogu fakat elimden geldiğince yazı yazmaya çalışacağım.yakında yeni yazılarla karşınızdayım.(okuyan hatırlar rapor olayını.çok yakında 2. raporla tekrar karşınızda olacağım!)

21 Eylül 2009 Pazartesi

Insomniac Bayram...(Bugün Bayram Erken Kalkın Çocuklar!)


Ben çocuk olmadığım için bu kural bana geçerli değil.o yüzden saat 12 gibi uyandım:D gece millet ile muhabbete dalınca ve biraz da pes oynayınca sabaha karşı yattım.sabah tabii duş aldık,traş olduk falan da filan da derken bizimkilerle bayramlaşma faslına geçildi.bu anları hem çok severim hem çok sevmem.akrabalarda sanki onlardan para almak için el öpüyormuşuz gibi bir izlenim uyanıyor.ben el öpmeyeyim onlarda bana para vermesin ancak işte örf-adet-gelenek-görenek-yazları sıcak ve kurak,kışları ılık ve yağışlı tarzı klasik duygularımızla hareket ediliyor.

Neyse efendim çekirdek aile ile bayramlaşma faslına geçildi.babamın elini öpünce babam bana para verdi.şimdi geldik işin en can alıcı kısmına.beni tanıyanlar bilir,ben hafızamda sorun olduunu söylerim ama ne olduğunu bilmem.ben babam parayı verince çok şaşırdım çünkü ben her zaman kurban bayramında para verildiğini bilirdim.sadece kurbanda fakat babam her iki bayramda bana para verirmiş.akrabalarda öyle.korku filmi gibi ya!mesela ben bazen geçen sene kimin şampiyon olduğunu hatırlamam ki koyu bir futbol ve basketbol manyağıyım! bayrama böyle başlamam kötü oldu tabii çünkü bu durum beni gerçekten korkutuyor

Bayramda eve dönmek ayrı bir duygu,1 hafta okula gidip geri dönmek başka bi duygu.zaten ondan sonra bir daha zor eve dönme düşüncesi bir başka...

Millet telefonla arandı,herkesin elleri öpüldü,deli gibi şeker-çikolata yenildi ve bilimum düzeyde cırcır olundu.her bayram aynı şeyler.her bayram aynı olan bir de şu muhabbet vardır:"nerede o eski bayramlar".haberlerde falan çıkar ya millete sorarlar "eski bayramlar nerede?" diye.Hani bab-ı ali zamanı falan.ulan salak sen 20 yaşındaki çocuğa soruyosun.bu çocuun aklı anca 5 senedir çalışıodur.işte bu muhabbetler beni kendimden geçirir ama yine de seviyorum.

Bir bayramın da sonuna geldik diyemeyeceğim çünkü şu an 2. gün içerisindeyiz.bu bayram herkese uğur ve mutluluk getirir umarım!

13 Eylül 2009 Pazar

Ver elini serhat!



hepimizin gönlünde taht kuran bazı yorumcular vardır.mesela eskiden tv8 ekranında bir alparslan abi vardı."bu takım yenmezse kafamı keserim hüleeyynn!!" tarzında serzenişleri vardı.yine bu kanalda fikret engin abimiz vardı."abi çocuğa bez alacam,bana banko bi kupon yap" die istekler yağardı adama:D

tabii bir de serhat ulueren var!serhat abimiz gay futbolcu ve hakemleri çıkartmakta uzman:Dgerçekten izlemekten büyük keyif aldığım ve gülmekten yarıldığım yegane programlardan biri telegol.zaten bir de izdivaç ve yemekteyiz var:Dbu yazmamın nedeni telegol'ün gazetesi çıkmış.reklamını 2009'un en iyi reklamı olarak seçiyorum.
2009 en iyi reklamı zaten iki tane.1-ABC reklamı 2-Telegol gazete reklamı:D

10 Eylül 2009 Perşembe

Ben bu filmi izlemiştim!


dün gece bildiğiniz gibi tam bir milli takımlar gecesiydi.hem basketbol hem de futbolda milli takımlarımız rakiplerini yenmek için mücadele ediyordu.basketbolda umduğumuzu bulduk ancak futbolda çok rezil bir futbol maçı izleyerek berabere kaldık.şimdi futbolda dünya kupasına gidemeyeceğiz.basketbolda da bir üst tura çıktık fakat daha ileri gideceğimizi zannetmiyorum.inşallah yanılırım ama öyle olacak gibi.basketbol takımına bakınca mehmet okur yok,mirsad türkcan yok.futbol takımına baksam ceyhun oynuyor,mustafa sarp ya da mehmet topal yok.sanki çok mükemmel bir ülkeyiz anasını satiim,bir de böyle şovlar yapıp tribünlere gönderiliyoruz.herkesin egosu bi adım önde.ulan arkadaş biz tam anlamıyla ne zaman doğru düzgün bir başarı alacaz sporda?ne zaman bir başarı alsak,arkası gelmiyor.sıfır istikrar var.süreyya ayhanlar vardı,halil mutlular vardı,dünya 3. takım vardı...vardı da vardı.hep sonunda patlıyoruz!ywa biz dünya 3. olduğumuzda hangi güçlü rakiple karşılaştık biri çıksın bana söylesin.adam gibi adam olarak rakip sadece brezilya vardı ki onlara da yenildik.ben bu filmleri çook izledim beyler bayanlar!

bizim artık aklımızı başımıza alıp,kişisel problemleri bırakıp Türkiye için çalışmamız lazım.yaw sen koskoca teknik direktörsün,milli takımı temsil ediyorsun.ne demek ya sen tribüne gönderiliyorsun?sen orada Türkiye'yi temsil ediyorsun orada.bu kadar rezil duruma mı düştük yaw.basketbol takımına gelirsek.başımızda bir yabancı teknik adam var.tamam buna bi itirazım yok ama ne demek oyuncunu milli formadan soğutmak?bi sorun varsa oturulur çözülür.bizim en büyük sorunumuz iyi uzun oyuncumuzun olmaması değil mi?ulan all-star olmuş ve batının en iyi uzunları arasında yer alan mehmet okur var.bu adam neden soğutuluyor milli takımdan?niye mehmet okur iyi geçinemiyor arkadaşlarıyla?

usta bu böyle gitmez.her platformda ne kadar güçsüz ve kırılgan bir ülke olduğunu gösteriyoruz.ne kadar istikrarsız ve kararsız olduğumuzu hep gösteriyoruz.koskoca osmanlı bile o kadar yıl hüküm sürmüş.içimizdeki sorunlardan bir imparatorluk yıkılmış.bunun söylenmesi çok kolay ama anlayana gerçekten çok acı birşey.bir imparatorluğu yıkmak ne demek yaw?bak düşman olsan,her gün savaşta olsan o imparatorluğu daha uzun ve daha zorlu yıkardın ama işte içinden bir sorun oldu mu kökünden anlaşılıyor.artık koltuk kavgası,rüşvet,kulis olaylarının bitmesi lazım.biliyorum bu çok ütopik bir fikir ama ülkenizi seviyorsanız bunu yapmak zorundasınız.bunu benim de yapmam lazım.arkadaşlar bu ülke çok kötü yerlere gidiyor bilmem farkında mısınz?bi iki yağmur yağdı diye felaketler birbiri ardına geldi.hani o şehirlerin belediyeleri?

çok fazla kırık ve çıkık var bu ülkede.biri gerçekten bir üflese yıkılacağız gibi geliyor.askerimiz çok güçlü diyorsunuz eyvallah ama askerlerin içinde de çok fikir ayrılığı var.neyse efendim spordan girdik nereden çıktık bende bilmiyorum ama bir spor müsabakasında olanlar bile bizim nasıl bir yolda hareket ettiğimizi gösteriyor!(daha da ağır ve uzun yazardım da zamanım kısıtlı kusura bakmayın)

9 Eylül 2009 Çarşamba

Yine

tatil bitti,okul başlayacak.ev hayatı bitti,yurt hayatı başlayacak.adana'da tekil hayat bitti,elazığ'da tekil hayat başlayacak vs vs...
bloga ayıracağım zamanlarda tabii ki azalacak ama yetişmeye çalışacağım!

6 Eylül 2009 Pazar

25’th Hour(2002)


“A Spike Lee Joint” yazısıyla açılıyordu film. Zaten başından iyi bir film olduğu ya da bir eser olduğu anlaşılıyordu. Bunun da verdiği bir heyecanla izledik filmi.Benim 2. izleyişimdi filmi ama ilk izlediğimde o kadar çözememiştim filmi.İlk izlediğim zaman 6 sene önceydi insaf edin biraz!Neyse efendim başında da yazdığım gibi ‘25’th Hour’ bir Spike Lee filmi.Başrollerinde hepimizin yakından tanıdığı Edward Norton,Capote filmi ile Oscar kazanmış Philip Seymour Hoffman ve dizilerden de aşina olduğumuz Billy Pepper oynuyor.
Peki en baştan başlayalım Spike Lee kimdir? Hala bunu bilmeyen densizler varsa hemen cevaplıyorum. Son zamanlarda çektiği en popüler film ‘Inside Man’.Denzel Washington, Clive Owen ve Jodie Foster’ın başolu paylaştığı 2006 yapımı film. Peki başka bilinen filmleri yok mu Spike Lee’nin?He Got Game,Do The Right Thing,Malcolm X,Clockers,Jungle Fever…Gerçekten övgüyü hak eden bir yönetmen.Çoğu zaman filmlerinde ırkçılık temasını işleyen yada New York’un sokaklarını kendine konu edinen ünlü yönetmen için bu film bir milattır.25’th Hour tamamen bildiğimiz Spike Lee filmlerinin dışında.
Filmin konusu şöyle: Eski bir uyuşturucu satıcısı olan Montgomery Brogan hayatında yeni bir sayfa açmak ister. Sevgilisi ile yaşamakta olan Monty’nin evini bir gün polisler basar. Bol miktarda uyuşturucu ve para bulurlar. Monty tam 24 saat sonra hapishaneye atılacaktır. Monty ise onu kimin ispiyonladığını bulmaya çalışır. Bu arada en iyi 3 arkadaşıyla ve sevgilisiyle son saatlerini iyi geçirmeye çalışır.
Bir adamın korkularını en saf haliyle görüyorsunuz bu filmde. Edward Norton’u ayrı bir öpmek istiyorum. Alnından, arkadaşlar lütfen! Mükemmel bir oyunculuk çıkarmış yine. Bu adam yüzünden köpeğim olursa ismini Doyle koyabilirim! Bir de aynada kendi kendine millete sövdüğü sahne yok mu? İşte o sahnede oyunculuğun kitabı yazılmış diyebilirim!
Film o kadar doğal ki eleştirecek bir sürü konu buluyor kendine. Ayrıca da bize eleştirecek bir sürü konu veriyor. İnsan duygularını, iniş çıkışlı hayatları, hayatta nefret ettiğimiz kişileri, sevdiğimiz kişileri ve bu insanların aslında nasıl insanlar olduğunu düşünmemizi sağlıyor. Film tamamen insan doğası ile ilgili harika bir başyapıt. Ayrıca filmin mekânları ve müzikleri ayrı bir güzel, bunları atlamak olmaz.
Sonuç olarak Spike Lee ve Edward Norton’u aynı filmde bulduysanız, kaçırdığınıza pişman olursunuz!

2 Eylül 2009 Çarşamba

Sen Bana Doğruyu Sölesene Yavrum!


Bugünkü kurban konum şu:"Hani böle kendinizi çok çirkin hissedersiniz,kendinizi hiç beğenmezsiniz ya,işte o zamanlarda arkadaşların hep size güzel şeyler söyler.işte söyledikleri doğru mu yoksa yanlış mı?"ben bunu çok merak ediyorum o yüzden bunu masaya yatıralım!
beni bilen bilir,ben kendime çok laf atarım.kendimi pek beğenmem.tmm iyi yanlarımda var ama kötü yanlarım bana daha bi batıyor.saolsun arkadaşlar beni sever ve sayar.bu iyi bişe tabii ki.milletin gözüne(elazııdakilerin) tek batan rahatlığım.duyanda sanki çıplak gezen,hiçbişeyi kafasına takmayan bi adamım!benim rahatlığım sınırlı ve farkındalık çerçevesi içinde(o ne demek la?).şimdi asıl konuya dönelim benim 365 günümün 366'sı kendimi beğenmemekle geçer.kendimi beğenmem arkadaşım şimdi bunun kime zararı var?herkes saolsun bana hep güzel şeyler söyler.hep aynı şeyler.demek ki dedikleri doğru ama ben neden kendimi beğenmiyorum?neden kendimden şikayetçiyim?istediğim şeyler olmadığı zaman hep suçu kendimde bulurum ama artık değişiyorum.kendime öz güvenim artıyor.
geçenlerde yakın bi arkdaşım aynı bu olaydan ötürü depresyona girmiş.yani depresyon değilde kendini kötü hissetmiş.kendisi kız bu arada.kız şimdi hoç biri,ayrıca zayıf ve güzel.tmm bana göre biraz kilo alsa hiç fena olmaz.fakat davranışları her zaman beni deliye döndürür.yani katlanamam.neden bilmiyorum ama eskiden daha kötüydü.şimdi yavaş yavaş düzelmiş.msn'de bana kendini çok kötü hissettiğini söledi ve bende ona nedenini sordum.10 saat beklettikten sonra(salak işte noolcak) anlattı ve sebebi şu anda bahsettiğim şeymiş.bende yıllardır arkadaşlarımın yaptığı şeyi yaptım.ona kendini iyi hissettirdim.içimden gelerek söyledim bunları.avutmak için değil.sonuç olarak bana yapılan birşeyi başkasına yaptım.benim söylediğim doğru ve gerçekti,peki ya onların bana söyledikleri?

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Tatil Güzel Miydi Bea?


1.5 aylık tatilin sonuna geldiiiik!!!İzmir,İstanbul,Ankara ve Bodrum semalarında tatil yapan Onur,Adana'ya varmış bulunmakta ve sonunda Elazığ'ya gitmekte.şimdi bana bu cümledeki yanlış kelimeyi bulun!ulan o kadar güzel yer gezdik,o kadar milletle tanıştık ama yine aynı yere gidioz.koyuyo lan bu bana!neyse efendim kaderden kaçılmaz de mi?
Cebimde az buz param vardı.saolsun babamın sponsorluunda gittik bodruma.tmm çok eğlendim,eğlendik.gerçekten çok güzeldi ama geçen sene daha bi güzeldi.5 gün kalmama rağmen muhteşemdi yaw.hem kalabalıktı hemde hergün dolu dolu geçtmişti!
Bu sene eksiklerden biri tabii ki tekne gezisiydi.çok yapmak istedik ama hava koşulları nedeniyle tekne çıkartmıodu millet.bazıları çıkarıodu ama nie riske girelm dedik değil mi?
Peki ben niye bunları anlatıyorum?Sanki nispet yapıomuşum gibi bi izlenime kapıldım!sanki kendini beğenmiş,iğrenç,yavşak,şerefsizin tekiyim gibi hissettim!fakat öyle bişe yok.uzun zamandır blogu boş bıraktım,bi yazı yazayım dedim.şimdilik bunu yazdım ama başka şeylerde yazabilirim.örneğin kürt açılımı yada kürtcell.Peki gnçkrtcelliler nasıl?herşey var burada arkadaşlar,her türlü şeyden şeye atlayabiliriz.yani daldan dala(bi önceki cümle çok mu saçma oldu ne?!)
peki galatasaray'a ne diiceksiniz?durduramıyorlar bizi?hea hea nooldu kurudun kaldın?!neyse iice saçmalamaya başladım sanki.bunu burada sonlandırmamız lazım.Ramazanda başladı,herkesin ramazanını kutluyorum.Yazılar sürecek!

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Arada Derede!

izmir semalarından sesleniyorum size ey blogcular!!izmir ne güzel bi şehir be kardeşim!alsancaaak,kordooon...herşey çok hoş.kızları çok hoş,çakma kızları çok boş:Dneyse efendim ölesine bi yaziim dedim!tamam be yazmam ağustosun sonuna kadar!

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Bende İstiyoomm!!

yaw şimdi benim kardeşim yok ve beni bilen bilir tatlı şeylere bayılırım.hele bebekleri sevmeden edemem.hatta bazen bana sapık gibi bakanlar da oluyordu:D
işte ben şimdi bu fotoğraftakileri istiom.banane banane istiomm.ponyo ve setsuko yazının devamında...